Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Erdoğan: Yeni bir göç dalgasını tek başımıza göğüsleyemeyeceğiz

Erdoğan: Yeni bir göç dalgasını tek başımıza göğüsleyemeyeceğiz

  • Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Yeni bir göç dalgası yaşanması halinde artık biz bunu tek başına göğüsleyemeyeceğiz" dedi

Giriş: 20 Şubat 2019, Çarşamba 08:11
Güncelleme: 20 Şubat 2019, Çarşamba 08:11

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, dünya genelinde 260 milyona yakın göçmen, 68 milyonun üzerinde yerlerinden edilmiş kişi ve 25 milyonu aşkın mülteci olduğunu belirterek, "Bu sayı, ekonomik nedenler yanında, açlık, kıtlık, iç savaşlar, terör saldırıları ve siyasi belirsizlikler gibi sebeplerle gün geçtikçe artıyor." dedi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Çırağan Sarayı'nda Budapeşte Süreci 6. Bakanlar Konferansı'na katılan konuk bakan ve heyet başkanları onuruna verdiği akşam yemeğinde konuştu.

Erdoğan, insanların sadece daha iyi bir iş, daha yüksek bir hayat standardı için değil, hayatlarını devam ettirebilmek, karınlarını doyurabilmek, çocuklarına bir lokma ekmek bulabilmek için göç ettiğini belirterek, çıkılan bu umut yolculuklarının ise çoğu zaman ölümle, felaketle sonuçlandığını kaydetti.

Son 6 senede 18 binin üzerinde kişinin hayatını kaybettiği Akdeniz'i büyük mülteciler mezarlığına dönüştürenin macera hevesi değil, çaresizlik olduğunu vurgulayan Erdoğan, Sahra Çölü'nün cehennem sıcağında solup giden hayatların her birinin gerisinde büyük bir dram ve acı bir hikaye olduğunu söyledi.

Erdoğan, kaderlerini bir derme çatma botla azgın dalgaların insafına bırakanların, bunu adrenalin tutkusundan değil, umutsuzluktan, artık başka seçenekleri kalmadığından yaptığını anlatarak, her şeyini geride bırakmış bu insanları açık hava hapishanelerine ve toplama kampı tarzı yerlere mahkum etmenin vicdanlara sığmayacağını ve hapsedilemeyeceğini vurguladı.

"İnsanları siyaset malzemesi yapmak yanlıştır"

Bu insanların dramları üzerinden siyaset yapmanın, toplumdaki ön yargıları kaşıyarak siyasi rant peşine düşmenin de çok daha utanç verici olduğunu belirten Erdoğan, şöyle devam etti:

"Filistinli mültecilere verilen yardımları kesmek, onları yokluk ve yoksullukla terbiye etmeye çalışmak da insanlık dışıdır. 70 yıldır evlerinden, vatanlarından uzakta hayata tutunmaya çalışan insanları siyaset malzemesi yapmak, son derece yanlıştır. Ben bütün bunları çatışmaların ve düzensiz göç hareketlerinin uzağında bir ülkenin cumhurbaşkanı olarak söylemiyorum. Birleşmiş Milletler verilerine göre dünyada en fazla sığınmacıya ev sahipliği yapan bir ülkenin cumhurbaşkanı olarak ifade ediyorum. Hemen her gün şahit olduğumuz insani trajediler, göç meselesinde aysbergin, yani buz dağının görünen yüzüdür. Göç ve mülteciler konusunu sadece güvenlik perspektifinden ele almak, indirgemeci bir yaklaşım olacaktır. Daha yüksek duvarlar inşa etmenin, daha fazla dikenli tel çekmenin düzensiz göçü önlemek için çözüm olmadığı aşikardır. Şayet bu meseleyi doğru bir değerlendirmeye tabi tutacaksak görünenle, özellikle suyun altında kalan kısma, yani asıl problemlere odaklanmalıyız."

"Göç, insani ve siyasi bir meseledir"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, göçün gerisindeki sorunlarla her yıl milyonlarca insanı evlerini, yurtlarını terk etmeye zorlayan sebeplerle cesaretle yüzleşilmesi gerektiğini aktararak, kaynak ülkelerle beraber gelişen Batılı devletlerin de bunu yapması gerektiğini söyledi.

Erdoğan, bir tespit yapmakta fayda gördüğünü belirterek, "Göç, güvenlik boyutu da olan insani ve siyasi bir meseledir. Bu meselinin özünde, adalet açığı ve empati eksikliği vardır." dedi.

Dünyanın en zengin toplumlarıyla en fakirlerini kimi zaman bir denizin, kimi zaman bir nehrin, kimi zaman da belli belirsiz bir sınırın ayırdığını dile getiren Erdoğan, bir tarafta insanlar lüks ve şatafat içinde yaşarken, sınırın hemen öbür yanında açlık ve sefaletin kol gezdiğini anlattı.

"Gelir adaletsizliğinin keskinleştiği bir yapıda göçü bitirmek mümkün değil"

Erdoğan, gelir adaletsizliğinin bu derece keskinleştiği bir yapıda göçü tamamen bitirmenin mümkün olmadığının altını çizerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Güç üzerine, güçlü olanın haklılığı üzerine kurulu mevcut küresel sistem ise bu adaletsizliği daha da kurumsallaştırıyor. Mevcut düzen ne çatışmalara ne istikrarsızlıklara ne de insanları göçe iten sebeplere hiçbir çözüm üretemiyor. Az gelişmiş ülkelerin kaynakları, yer altı, yer üstü zenginlikleri, altını, elması, madeni, petrolü halen eski sömürgeci güçlerin kasalarına akıyor. Kimse gücenmesin. Açık ve net söylüyorum. Acaba bu Afrika'nın altını, elması, bütün bakırları, kromları kimler tarafından bugüne kadar sömürüldü, kimler tarafından bunlar oralardan alınıp ülkelerine taşındı. Yeri geldiği zaman katliamlar kimler tarafından yapıldı. Ama bunlar tabii hep gizleniyor, bunlar konuşulmuyor. Cezayir katliamını biz unutamayız. Ruanda katliamını bizler unutamayız. Bunların hepsi ortada. Buralarda yüzler binler değil, buralarda yüz binler, yeri geldi milyonlar öldürüldü. Burada şimdi göçü konuşanlar, nereden hareketle konuşacak? Buralardan hareketle konuşacak. Bu insanlar ülkelerini niye terk ettiler. Şu anda benim ülkeme gelenler acaba keyifle mi, zevkle mi geliyorlar? Varil bombaları üzerlerine yağdığı için, işte bu katil Esed'in o yağdırdığı varil bombaları neticesinde ülkelerini, evlerini, topraklarını terk etmek zorunda kaldılar."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu nedenlerle 3 milyon 600 bin Suriyeli'nin Türkiye'ye geldiğini, onlara ev sahipliği yapmaya çalışıldığını ifade ederek, "Dünyada hak ihlalleri, çatışmalar sürdükçe, zenginle fakir arasındaki uçurum genişledikçe, göçmenler her zaman yeni yollara yöneleceklerdir. Uluslararası toplum Libya, Suriye, Yemen, Afganistan başta olmak üzere çatışmalara son vermenin yollarını bulmaya mecburdur. Hiçbir ülkenin günümüz dünyasında bu sorunlara coğrafi uzaklık, yakınlık merceğinden bakma lüksü yoktur." şeklinde konuştu.

Az gelişmiş ülkelere yönelik yapılan donörler toplantısında, "Dünyanın en zenginiyim." diyenlerin bir numara olduğunu söylediğini belirten Erdoğan, "Hayır dünyada bir numara değilsin. Dürüst olacağız. Milli gelire oranla az gelişmiş ülkelere, en az gelişmiş ülkelere destek verme noktasında dünyanın bir numarası, OECD rakamlarını söylüyorum Türkiye'dir. Ama milli gelire oranla söylüyorum. OECD raporlarını incelerseniz orada da bunu göreceksiniz." diye konuştu.

Bütün bu adımları atarken hep bir şeyi hedeflediklerini aktaran Erdoğan, "Eğer biz veren olmazsak yarın aynı duruma biz de düşeriz. Dünyanın devasa bir köye dönüştüğü, mesafelerin anlamını yitirdiği, böylesi bir dönemde artık Avrupa'nın kaderi Afrika'nınkinden, Kuzey Amerika'nın kaderi de Güney Amerika'nınkinden bağımsız değildir. Gelişen teknoloji ve ulaşım imkanları bizi birbirimize yaklaştırırken aynı zamanda problemlerimize ortak çözümler aramaya da icbar ediyor." ifadesini kullandı.

Öte yandan yoksulluk, kıtlık, iç savaşlar, siyasi ve ekonomik sıkıntılar gibi sorunların, insan tacirlerine sömürebilecekleri uygun bir zemin sunduğunu kaydeden Erdoğan, şöyle devam etti:

"İnsan kaçakçılığının giderek terörle, uyuşturucuyla, örgütlü suçlarla, bağlantılı bir hal aldığını görüyoruz. Terör örgütleri arka planında kendilerinin olduğu, insanları göçe zorlayan sebeplerden de, sonuçlardan da çıkar sağlıyor. İnsan hayatı ve milli güvenliğimizi tehdit eden bu suç türüyle koordineli ve kararlı bir mücadele ortaya koymamız şarttır. Çözüm yolu olarak mülteci botlarını batırmak, ahlaki sıkıntıları bir yana sorunu çözümsüzlüğe mahkum etmek demektir. Batı, giderek yaşlanan nüfusu ve Doğu'dan gelen insan kaynağı ihtiyacı ortadayken bu sorunun sonuçlarından kendini kurtaramayacaktır."

"Türkiye, göç meselesiyle ilk defa yüzleşen bir ülke değildir"

Cumhurbaşkanı Erdoğan, göç meselesinin sağlıklı bir zemine oturtulmasının en çok Batı ülkelerine yarayacağını ifade ederek, şunları söyledi:

"Türkiye gerek coğrafi konumu, gerekse bölgesinde yaşanan hadiseler itibarıyla göç meselesiyle ilk defa yüzleşen bir ülke değildir. Biz asırlarca Doğu-Batı, Kuzey-Güney yönünde göçlere maruz kalmış bir coğrafyanın kavşak noktasında bulunuyoruz. En güçlü döneminde sınırları ve nüfuz alanı 22 milyon kilometrekareye ulaşmış bir cihan devletinin bakiyesiyiz. Son iki asırda yaşadığımız olaylar, kardeş ve dost topluluklar için ülkemizi son sığınak yapmıştır. 81 vilayetimizin her birinde Kırım'dan, Kafkasya'dan, Balkanlar'dan, Rumeli'den hatta orta ve Uzak Doğu'dan, Güney Asya'dan göç etmiş milyonlarca vatandaşımız bulunuyor. Şehirlerimizde farklı etnik kökenlere, diller, inançlara, kültürlere sahip insanlar barış içinde bir arada yaşıyor. Sadece soydaşlarımız değil, zulüm ve baskı gören herkes aradıkları emniyeti, özgürlüğü, dinlerini yaşama hürriyetini bu topraklarda bulmuştur. 15. yüzyılda İspanya'daki katliamdan kaçan Museviler, engizisyondan kaçan Hristiyanlar, Nazi zulmünden kaçan Musevi veya Hristiyan Almanya ve Avusturya vatandaşları bizim ülkemize sığınmışlardır."

Türkiye'nin bugün de 3,6 milyon Suriyeli olmak üzere dünyanın farkı ülkelerinden 4 milyonun üzerinde göçmene ev sahipliği yaptığını aktaran Erdoğan, "2011'den bu yana çatışmaların devam ettiği Suriye'den ülkemize sığınan sığınan hiç kimseyi zorla geri göndermedik. Biz Aramileri geri göndermedik, Hristiyanları geri göndermedik. Biz öbür taraftan Ermenileri geri göndermedik. Şu anda bizim ülkemizde 100 bine yakın Ermeni var. Bunların içinde 40 bin civarında vatandaşımız var. Diğerleri ise vatandaşımız değil ama biz bunları geri göndermiyoruz. Çünkü bunlar bizim ülkemize niye geldi? Ülkelerindeki yaşadıkları sıkıntı nedeniyle geldi." dedi.

"Bu millet, hiçbir etnik unsura karşı bir soykırımda bulunmamıştır"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Dünyada şu anda Batı'da özellikle sözde Ermeni soykırımı adıyla da bazı propagandalar yapılıyor. Biz de diyoruz ki bu tarihçilerin işidir. Gelin tarihçiler bu işi masaya yatırsınlar, çözsünler. Hayatımız boyunca, tarihimiz boyunca bu millet hiçbir zaman, hiçbir etnik unsura karşı bir soykırımda bulunmamıştır. Kapımıza gelen masumları ne kendi vatandaşına devlet terörü uygulayan rejimin ne de DEAŞ ve PKK gibi katil örgütlerin insafına terk ettik. Etnik kimliğine, diline, inancına bakmadan erkesi bağrımıza bastık. Onlara korunaklı bir çatı olduk."

Her şeylerini geride bırakan bu insanlara eğitimden sağlığa, istihdamdan sosyal psikolojik desteğe kadar çok geniş bir yelpazede hizmet sunduklarını belirten Erdoğan, halihazırda Türkiye'de eğitim çağında 1 milyona yakın Suriyeli bulunduğunu, şartları zorlayarak bunların ancak 328 bini için eğitim imkanı sağlayabildiklerini anlattı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, son 7 yılda Türkiye'de dünyaya gözlerini açan Suriyelilerin sayısının 380 bini geçtiğini kaydederek, şöyle devam etti:

"Sığınmacılar için kendi milli imkanlarımızla harcadığımız rakam Birleşmiş Milletler kriterlerine göre şu an itibarıyla 37 milyar doları aştı. Fakat Avrupa Birliği'nin bize verdiği söz, 3+3 milyar avro Türkiye'ye uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla ödeyeceğiz dediler. Şu ana kadar bu uluslararası kuruluşlar vasıtasıyla gelen bir milyar 750 milyon avro. Birleşmiş Milletler Mülteciler Komiserliği vasıtasıyla gelen 750 milyon dolar. Bizim harcadığımız ise 37 milyar dolar. Hesap bu. Dünya hala bu işe sessiz, Batı sessiz. Birçok sözler de verdiler ama tutmadılar. Ayrıca ülkemiz Küresel İnsani Yardım Raporuna göre 2017 yılında 8,1 milyar doların üzerindeki yardımla dünya ilk sıralara yükseldi. Aynı dönemde dışarıdan ülkemize gelen yardım miktarı ise son derece kısıtlıdır. Avrupa Birliği'nin taahhüt ettiği 6 milyar avronun henüz ilk dilimi dahi Suriyelilere ulaşabilmiş değil."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mülteciler konusunda özellikle Birleşmiş Milletler (BM) Göç ve Mülteciler Komiserliği'nin gayretinin, BM Genel Sekreteri Antonio Guterres döneminde bir yere kadar geldiğini ama orada kaldığını söyledi.

Düzensiz göç ve mülteci meselesinde yük olan değil, yük alan bir ülke olarak Türkiye'nin süreçte tek başına bırakıldığını aktaran Erdoğan, "İnsani değerlerin yerini çok kısa sürede ön yargılara terk ettiğini görüyoruz. Biz 8 yıldır 4 milyon insana sahip çıkarken, ekonomik imkanları bizden fazla olan ülkeler 100-150 göçmeni kabul etmemek için adeta birbirini yiyor. Irkçı partiler başta olmak üzere Avrupalı siyasetçiler, mülteci düşmanlığı üzerinden koltuk kapmanın hesabını yapıyor. Bugün dünyanın diğer devletlerine demokrasi ve insan hakkı dersi veren birçok ülkede, mülteci ve yabancılar en büyük tehdit olarak görülüyor. Zenofobi ve İslamofobi tıpkı zehirli bir sarmaşık gibi Avrupa toplumlarında günden güne yayılıyor. Her gün vatandaşlarımıza yönelik faşist saldırılara, sırf Türk ve Müslüman olmalarından dolayı haklarının gasbedildiğine dair haberler alıyoruz." diye konuştu.

"İdlib mutabakatı büyük bir kitlesel göçün önüne geçmiştir"

Türkiye'nin bu tür olumsuzluklar karşısında elbette sessiz ve tepkisiz kalmasının mümkün olmadığını vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Biz de ilgili birimlerimizle, muhataplarımız ve mahkemeler nezdinde gerekenleri yapıyoruz, yapmayı da sürdüreceğiz. Bunun yanında komşumuz Suriye'den ülkemize ve Avrupa'ya yönelen düzensiz göçün engellenmesi için de çaba sarf ediyoruz. Suriye kaynaklı göç probleminin tek çözüm yolu, mültecilerin bizim sınırlarımız içinde tutulması olarak görülemez. Türkiye böyle bir yükü, böyle ağır bir sorumluluğu ilanihaye taşımak zorunda değildir. Ülkemiz son 8 senede insanlık adına, uluslararası toplum adına elini taşın altına fazlasıyla koşmuştur. Açık ve net söylüyorum, yeni bir göç dalgası yaşanması halinde artık biz bunu tek başına göğüsleyemeyeceğiz. İşte İdlib olayında, eğer İdlib'deki halk Türkiye'ye girseydi ki 300-400 bin insandır, bu olay çok daha farklı bir şekilde gelişirdi onu da buradan söylemek zorundayım.

Mültecileri, Suriye içinde tutacak, ülkemizde olanları da tekrar vatanlarına gönderecek formüllerin devreye alınması gerekiyor. Sayın Putin ile Soçi'de tesis ettiğimiz İdlib mutabakatı büyük bir kitlesel göçün önüne geçmiştir. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı harekatları geri dönüşleri hızlandırmış, 12 bin mültecinin kendi topraklarına geri dönmesini sağlamıştır. Bugün ülkemizin terörden arındırdığı bölgeler, Suriye'nin en yaşanabilir ve huzurlu alanlarıdır. Krizin ilk yıllarında gündeme getirdiğim güvenli bölge formülü, Suriyeli mültecilerin geri dönüşleri için en pratik çözüm yoludur. Bu formülün işlerliği, güvenli bölgenin, Türkiye'nin kontrolünde olması, diğer ülkelerin ise bize maddi lojistik destek sağlamalarına bağlıdır. Bu formülü, çok yakında sahada uygulamaya koyacağız. Sınır hattımız boyunca gerekli hazırlıkları yaptık. Planlarımızı, stratejilerimizi belirledik. Geçtiğimiz hafta bu meseleyi Soçi'de Sayın Putin ve Sayın Ruhani ile de ayrıntılı bir biçimde ele aldık."

"Göç olgusunun yönetilmesi önem taşıyor"

Erdoğan, Avrupalı dostların, güvenli bölge tesisinde Türkiye'ye gereken desteği vereceğine inandığını dile getirerek, "Türkiye olarak, topraklarımızda yaşayan milyonlarca Suriyeliyi, şayet bu şekilde kendi evlerine döndüremezsek eninde sonunda sorun, Avrupa kapılarına dayanacaktır. Bunu da özellikle bilmenizi istiyorum. Güvenli bölge konusunda ülkemize verilecek desteğin, mülteci akınının ve terör tehdidinin engellenmesi suretiyle aynı zamanda Avrupa ülkelerinin kendi milli güvenliklerine yapacakları bir katkı olacağının altını çizmek istiyorum." ifadelerini kullandı.

Düzensiz göçün özellikle de engellenmesi kadar, en geniş anlamıyla göç olgusunun yönetilmesinin de önem taşıdığına dikkati çeken Erdoğan, "Bu yönde 2018 yılında önemli bir adım atarak, küresel göç mutabakatını kabul ettik. Budapeşte Süreci 6. Bakanlar Konferansı Küresel Göç Mutabakatı'nın kabul edilmesinden bu yana göç alanında yapılan en önemli üst düzey etkinliktir. 2006 yılından beri Türkiye olarak başkanlığını yürüttüğümüz Budapeşte Süreci, göç üzerine kaynak ve hedef ülkeler arasında iş birliğini amaçlayan değerli bir platformdur. Sürecimiz, bugüne kadar 5 bakanlar konferansı, 26 kıdemli memurlar toplantısı gerçekleştirerek, rüşdünü ispat etmiştir. 6. Bakanlar Konferansı sırasında vereceğimiz mesajlar ve alınacak kararlar, tüm dünyada milyonlarca insanın hayatını etkileyecektir. Buradaki tüm dostlarımın, meseleye bu hassasiyetle baktığına inanıyorum." şeklinde konuştu.

AA

Öne Çıkanlar