Bloomberght
Bloomberg HT Haberler Türkiye'nin önündeki sorun büyüme mi, kırılganlık mı?

Türkiye'nin önündeki sorun büyüme mi, kırılganlık mı?

  • Deloitte Türkiye Ekonomi Danışmanı Dr. Murat Üçer tarafından hazırlanan, "Öncelikleri Saptamak: Büyüme mi, Kırılganlıklar mı?" raporu yayınlandı

Giriş: 07 Ocak 2014, Salı 19:29
Güncelleme: 08 Ocak 2014, Çarşamba 13:25

Deloitte’un ekonomik görünüm raporuna göre siyasi dalgalanmalar, 2014 yerel ve cumhurbaşkanlığı seçimleri ile dış finansman ihtiyacı, Türkiye ekonomisini ‘kırılgan’ hale getiriyor. Rapor, 2014 yılında Türkiye için üç farklı senaryo çiziyor.

Deloitte Türkiye Ekonomi Danışmanı Dr. Murat Üçer tarafından hazırlanan, “Öncelikleri Saptamak: Büyüme mi, Kırılganlıklar mı?” raporu yayınlandı. Raporda, küresel ortam ve öngörüler, Türkiye’de büyüme, istihdam, enflasyon, para ve maliye politikaları ile ödemeler dengesi gibi temel ekonomik gelişmeler aktarılıyor.

Deloitte Türkiye CEO’su Hüseyin Gürer, görüşlerini şu şekilde ifade etti: ”Global kriz sırasında büyük ölçüde olumlu bir performans gösteren ekonomimiz, 2012 yılındaki yavaşlama ve ‘yeniden dengelenme’nin ardından, her ne kadar 2013 yılında %4’e yaklaşan bir oranda büyüyecek olsa da, büyümemizin kalitesi ve sürdürülebilirliği konusunda sorunların devam ettiğini gözlemliyoruz. Global açıdan 2014 yılı, özellikle gelişmiş ekonomiler açısından görece olarak daha olumlu bir yıl olacak gibi duruyor. Bunun Türkiye ekonomisine olumlu yansımaları olacak olsa da, özellikle bizim gibi dış finansman ihtiyaç duyan ve gelişmekte olan ekonomiler açısından daha zorlu bir sürecin başlayacağı anlamına geliyor. ABD Merkez Bankasının likidite desteği devam edecek olsa da, bu desteğin artık eskisi kadar güçlü olmayacağını söyleyebiliriz. Bütün bunlar, aslında önümüzdeki dönemde sermayeyi ülkemize çekmekte eskiye göre daha çok zorlanabileceğimizi işaret ediyor”.

Dünya ekonomisinde olumlu gelişmelere rağmen halen kırılgan

Dünya ekonomisinin görünümünün yaşanan bazı olumlu gelişmelere rağmen, halen kırılganlığını koruduğu aktarılıyor. Büyüme tahminlerinin, gelişmekte olan ekonomilerden kaynaklı bir şekilde genelde aşağı doğru revize edildiği görülüyor. Amerika kaynaklı parasal genişlemenin sonuna gelindiği algısı, geciken yapısal reformlar, emtia fiyatlarının yumuşaması gibi faktörler gelişmekte olan ekonomilerdeki yavaşlamaya katkıda bulunurken; gelişmiş ekonomiler (GE) tarafında ABD ekonomisinin giderek daha olumlu bir tablo çizdiği, hatta Avrupa tarafında ise resesyonun sona erdiği gözlemleniyor.

Yatırımcıların Türkiye algısı kırılgan

Raporda, Türkiye’nin küresel ortamdaki gelişmelerden etkilenmeye devam edeceği değerlendiriliyor. Mayıs ayında ABD Merkez Bankası FED’in tahvil alımlarını azaltacağına dair sinyaller vermesi, toplumsal olaylar ile birleşince, yabancı yatırımcılar nezdinde Türkiye algısının bozulduğu açıklanıyor. Türkiye’nin yüksek dış finansman ihtiyacı ve ivme kaybeden büyüme dinamikleri de algının bozulmasında büyük role sahip. İkinci bir dalga ise Aralık ortasında bu defa FED tarafından azaltmanın başlaması ve bunun içeride yine bazı siyasi gelişmelerle çakışması ile yaşandı.

Büyüme, gerçek bir büyüme mi?

Rapora göre, yaşanan bu dalgalı seyre rağmen Türkiye ekonomisinin 2013 yılını, %4 civarında bir büyüme, %7 civarında bir enflasyon ve yine %7’nin üzerinde bir cari açık/GSYH (Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla) oranıyla kapatması bekleniyor. Her ne kadar söz konusu rakamlar olumlu görünse de, performansın sürdürülebilir bir dengeye işaret etmediği değerlendiriliyor. Diğer bir deyişle, büyüme tarafında‘kalite’ sorunları devam ederken, enflasyon ve cari açığın arzulanan düzeylerin çok üzerinde seyrettiği görülüyor. Bu durumun bilincinde bir hareketle Ekim ayında açıklanan Orta Vadeli Program (OVP)’da, büyümenin %5’e doğru ivmelenerek, hem enflasyon hem de cari açık/GSYH oranının, %5’lere inmesi hedefleniyor. 2014 ise , %4 büyüme, %5,3 enflasyon ve %6,4 cari açık/GSYH oranı olmak üzere, bir geçiş yılı olarak tasavvur ediliyor. Bütün bu hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için ise gerekli olan unsur, yapısal reformlar olarak değerlendiriliyor.

Büyüme, cari açık ve enflasyon arasında bir ödünleşme (trade-off) olmasından hareketle, Türkiye’nin makro ‘hikâye’sinde bir sıkışma olduğunu ve ekonominin arz tarafını, yani üretkenlik ve reformları devreye sokacak yeni bir hikâyeye ihtiyaç duyulduğu görülüyor. Bu denklemi değiştirmek için orta-vadede reformlar, kısa vadede ise daha sıkı para, maliye ve makro-ihtiyati politikalar gerekiyor.

Türkiye’nin büyüme hikayesi kırılgan

Siyasi takvim (Mart yerel seçimler ve Ağustos Cumhurbaşkanlığı seçimleri) ve yılın son haftalarında ortaya çıkan yolsuzluk operasyonları ile oluşan yeni ortam, yapısal reformlara ve yeni bir hikâyenin oluşmasına izin vermiyor. Türkiye’nin yatırımcıların nezdinde ‘Kırılgan Beşli’ (Fragile Five – bu kategorideki diğer ülkeler Brezilya, Endonezya, Güney Afrika ve Hindistan) kategorisine konulmasını ağırlıklı olarak bu faktörlerin açıkladığı değerlendiriliyor. Para politikasının sıkılaştırılması, maliye politikası tarafında bütçe hedeflerinin tutturulması ve tüketici harcamalarında ise bazı makro ihtiyati önlemlerin devreye sokulmasına rağmen, yüksek cari açık ve dış finansman ihtiyacımız göz önünde bulundurulduğunda bu önlemlerin yeterliliği konusunda, yatırımcıların henüz ikna olmadığı biliniyor.

2014 için 3 farklı senaryo

Rapora göre küresel ortamın normalleşmesi ve siyasi ortamın daha fazla istikrarsızlaşmayacağı varsayımından yola çıkarak, 2014 yılında Türkiye ekonomisinin %3 - %3,5 (resmi beklentinin altında) büyüme oranına ulaşacağı ve enflasyon tarafında gözle görülür bir iyileşme sağlanamayacağı senaryoların başında geliyor. Bu durumda, cari açığın 2013’e göre, GSYH’ye oranla 1-1,5 puan kadar iyileşebileceği bekleniyor. Bir diğer ihtimal ise, sermaye girişlerinin iyice yavaşlaması veya durması durumunda, büyümenin daha da zayıflaması ve böylelikle devasa bir finansal kriz olmasa da bir resesyonun oluşması.

Üçüncü senaryo ve daha olumlu bir senaryo ise, , 2014’de Türkiye’nin ciddi sermaye girişleri sayesinde, siyasi resminin ortaya çıkmasıyla ve bölgesel konumunun iyileşmesiyle daha yüksek bir büyüme oranına ulaşması. Ancak bu senaryoda dahi yeni bir ekonomik reform açılımı olmadan, OVP’de çizilen “3x5” dünyasına gidilmesi zor gözüküyor. Her halükarda, büyümeden ciddi ölçüde feragat etmeden ve/veya üretkenlik arttırıcı reformlara odaklanmadan, dönüşüm olası değil.

Seçim harcamalarına dikkat

2012 yılının ardından toparlanma sürecine giren Merkezi Yönetim bütçesinin, yılın ilk 11 ayına ilişkin verilerin ışığında, 2013 yılını hem onaylanan bütçeye, hem de 2012’ye kıyasla daha iyi bir performansla bitireceği kesinleşmiş görünüyor. Ancak gerek faiz dışı harcamalar tarafında yüksek oranlı artışların devam etmesi - ve önümüzün seçim dönemi olması dolayısıyla bu baskıların sürme ihtimalinin yüksek olması - gerekse de gelirler tarafında bir defaya mahsus (vergi-dışı) gelirlerin ağırlığı bütçe performansı açısından risk teşkil etmeye devam ediyor. Vergi gelirlerindeki artış Temmuz ayından itibaren ivme kaybetse de, faiz dışı giderler görece hızlı artışını sürüyor. Seçimler yaklaşırken, genelde olduğu gibi makasın yeniden harcama lehine açılması ise şaşırtıcı olmayacak.

Deloitte’un “Öncelikleri Saptamak: Büyüme mi, Kırılganlıklar mı?” başlıklı raporuna aşağıdaki adresten ulaşılabilir:

http://www.deloitte.com/view/tr_TR/tr/fikirlervecozumler/yayinveraporlar/seriler/ekonomikgorunum

Öne Çıkanlar