Advertisement

Her ne kadar başlık fazlaca umut dolu gözükse de, 2021’in ilk yarısının çok da kolay geçeceğini iddia edemeyiz. Zor ve bir o kadar da derslerle dolu bir dönemi geride bırakıyoruz. Türkiye ekonomisinde farklı adımlarla deneme yaptığımız ve bunların da maalesef belirgin tahribat bıraktığı bir dönemi geride bıraktığımızı umuyorum. Şimdi ise bu hasarı düzeltmeye çabaladığımız uzun bir yola girmiş durumdayız. “2021’in ilk ışıkları” başlığının sebebi de bu umut ışığı. Umuyorum ki yolun ortasında bu zorlu mücadeleden vazgeçmeyiz.

2021’de küresel ekonomide, muhtemelen sırasıyla virüs - mutasyon, ekonomilerde kapatmaların devamı ve zayıf büyüme (1 ve 2. Çeyrek), ardından aşının yayılması ve toplu bağışıklık (4. Çeyrek), bunu takiben de yılın ikinci yarısında toparlanma şeklinde bir eğri ile karşılaşacağız. Varolan görünümde en zor ilk iki çeyrek ve ardından yaz aylarıyla beraber daha iyimser bir küresel senaryo mevcut. Hem parasal hem de mali teşvikler devam ediyor. Küresel enflasyon bu yıl çok da gündemde değil, son dönemdeki gıda ve emtia fiyat artışlarına rağmen. Tüm bu destekler sonucunda yaratılan muazzam borç yükü de bu yıl küresel piyasaları çok meşgul etmeyecek gibi. Daha çok 2-3 yıl sonrasının meselesi gibi durmakta.

2020’yi zor geçiren, bizim de içinde bulunduğumuz gelişmekte olan ülkeler sepeti içinse, 2021’deki konsensus oldukça olumlu. Yabancı yatırım banklarının çoğu bu ekonomilerin, para birimlerinin, hisse senedi piyasalarının genel itibari ile iyi performans sergileyeceği bir 2021 beklemekte. Böyle bir fırsat ortamı oluşur ise de doğru adımları atabilen gelişmekte olan ekonomilerin para çekme şansı daha da artacaktır.

Türkiye ekonomisi bunlardan biri olabilir mi?

Elbette pek çok alanda reform ihtiyacımız net, bu yazının içeriği ise daha çok piyasalar gözünde en kısa vadede mücadele etmemiz gereken iki kritik konudan ibaret. Bunlardan ilki enflasyon; ikincisi de yabancı sermayeye olan yani dövize olan yoğun ihtiyacımız. Dolayısıyla kısa vadede döviz çekip çekemeyeceğimiz de biraz bu noktalarda attığımız adımlardan ve süreci nasıl yönettiğimizden geçecek.

Piyasanın ortak görüşü..

Enflasyon ile başlarsak, yıla üç tane enflasyon haberi ile girdik; elektrik doğalgaz zammı ve köprü otoyol zammı. Bir de yüksek bir Aralık ayı İTO enflasyonu geldi. 2021’de piyasa enflasyon tarafında tamamen ortak görüşe sahip: Nisan/Mayıs aylarına kadar enflasyon yükseliyor (%15-16 bandına) ve doğru para politikası ile yılın ikinci yarısında düşerek 2021’i düşük çift hanede, %10.5-12 aralığında tamamlıyoruz. Umuyorum piyasa olarak öngörülerimiz doğru çıkar. Kanımca bazı riskleri azımsamamak gerekiyor. Türkiye’de enflasyonun sebebi bir iki faktör değil. Hemen hemen tüm faktörler aleyhimize.

  • Gıda enflasyonu. Hali hazırda çok yüksek. Önümüzdeki kısa vadede şuan yaşadığımız mevsimsel kuraklık sorun yaratabilir. Konu tarımsal kuraklığa geçerse işimiz daha da zorlaşır. Uzun vadede ise “su meselesi” küresel ekonomi açısından şuan düşündüğümüzden çok daha büyük bir problem haline gelebilir.
  • Gıda enflasyonu. Küresel gıda fiyatları çok hızlı artıyor. Hem emtia hem gıda için geçerli. Özellikle Çin kaynaklı yaşanan hızlı toparlanma da burada önemli tetikleyici. Elimizi enflasyon tarafında zorlaması muhtemel diğer bir faktör.
  • Kur geçişkenliği. Son dönemde oldukça mutedil bir kur görüyoruz. Kısa vadede değer kazancının da devamı beklenmente. Buna rağmen hatırlayalım, 2020 başına göre TL %25’e yakın değer kaybetti, ve henüz kur geçişkenliği tamamlanmış değil.
  • Enflasyon beklentileri bir yıllık vadede halen çift hane. Doğru adımları atmaya başlamamıza rağmen, enflasyon hedeflemesi rejimini başarıya götüren beklenti yönetiminde henüz yolun çok başındayız.
  • Atalet faktörü. En tehlikeli olan; mücadelesi de bir o kadar uzun zaman alan, zor bir faktör. Geriye dönük fiyatlamanın enflasyon üzerinde yarattığı bir yapısal yapışkanlık mevcut. Bu son beş yılda artarak devam etti. Dolayısıyla her adımı doğru atıp, yukarıda saydığımız faktörleri eleseniz dahi, enflasyonu kalıcı tek haneye düşürmemiz sadece bu faktör sebebi ile dahi çok zor olacak.

Burada iki önemli risk belirmekte. Bunlardan ilki, enflasyon piyasanın beklediğinden erken yani Nisan-Mayıs’dan evvel daha yüksek seviyelere değebilir. İkincisi ise, düşündüğümüz kadar hızlı ve erken düşmeyebilir. Hesapladığımızdan daha inatçı bir enflasyonla karşılaşabiliriz.

Dolayısıyla sadece Merkez Bankamızın çabası ya da faiz politikası yeterli gelmeyebilir. Maliye politikasının da bu sürece tamamlayıcı yönde daha büyük bir program ile destek vermesine ihtiyaç var sanırım.

En kısa vadedeki ikinci önemli meselemiz ise döviz ihtiyacımız.

En basit haliyle anlatırsak; bir ülke, ihtiyacı olan dövizi bulamadığında bunu merkez bankası rezervlerinden karşılıyor (yeterli rezervi var ise). Arzı az olan malın fiyatı da yükselir. Dövizin arzı yetersiz olunca da fiyatı hızla yükseliyor. Bu durumda da ödemeler dengesi krizi dediğimiz sonuç ortaya çıkıyor. Hem 2018’de hem 2020’de yaşadığımız süreç bu aslında. 2020’nin 2018’den majör farkı ise, çok şiddetli ve bir o kadar da sonuçlarını doğru hesaplamadan merkez bankası rezervi eritmiş olmamız. Bu sıkıntı ile 2021’e giriyoruz. Son dönemde doğru politikalar dizayn etmeye başladık ve içeriye döviz akışı da başladı fakat bunun hızlanması/artması gerekmekte.

2021’de çevirmemiz gereken bir 220 milyar dolar dış finansman ihtiyacımız var. Normal şartlar altında Türkiye ekonomisi yıllık 200 milyar dolar civarındaki dış finansman ihttiyacını çevirir. Fakat 2018 ve 2020’de çeviremedi. Küresel tarafta uzunca bir süredir finansman koşulları oldukça gevşek; bu bizim için büyük bir şans. Küresel finansman koşulları bugünkü gibi rahat seyrederse doğru adımlarla beraber döviz girişinin de hızlanması halihazırda piyasanın mevcut ana senaryosu. Fakat biz doğru adımları atmaya devam etsek dahi, küresel finansman koşulları tersine döndüğü anda tekrar sorun yaşama riskimiz var. Dolayısıyla küresel gidişat da Türkiye ekonomisi için son derece kritik olacak.

Tam da bu sebepten Türkiye ekonomisinin özellikle ilk yarıda rehavete kapılabileceği tek bir gün dahi yok maalesef. Tüm bu adımları atarken de hem kredi büyümesinden, hem iktisadi büyümeden hem de asıl istihdamdan feragat etmemiz gereken bir süreçten de geçeceğiz. Bu yüzden de esas olarak istihdama nasıl destek vermeyi planladığımız, daha detaylı daha kapsamlı, içinde maliye politikasının da olduğu bir iktisat programına ihtiyaç net. Yalnızca merkez bankası politikaları ile bu süreçte baş etmemiz çok olası olmayabilir.

Son olarak da, 2021 için büyüme beklentileri de %3.5-4.5 bandında dalgalanmakta. Varsayımlar, yukarıda anlattığımız şekilde, piyasaların hesapladığı gibi giderse, bu rakama erişiriz. Özellikle yılın ikinci yarısı çok daha ferah geçer. Fakat yukarıda saydığımız iki konuya dair risklerimizi de hep akılımızda tutmalıyız. Enflasyonla mücadele de, dış finansman ihtiyacı da Türkiye ekonomisini 2021’de çok fazla zorlayacak olan iki konu olacak. Çok doğru adımlar atsak dahi her iki kalemde istediğimiz hızda ve oranda sonuç elde edemeyebiliriz. İşte bu yüzden son derece sabırlı ve kararlı olmamız gereken bir yıl 2021.

Evrene daha iyi davrandığımız bir yıl dilerim, herkese iyi seneler..