Advertisement

İthal hammaddeye dayalı bir tarımsal üretim modelinin ne kadar kırılgan ve risklere açık olduğunu farklı dönemlerde maalesef sık sık deneyimliyoruz.

Tarımın kronik sorunlarının başında gelen yüksek girdi maliyetleri meselesi koronavirüs salgını dolayısıyla yeniden çiftçinin gündemine girdi. ('Hiç çıkmamıştı ki' diyenlerinizi duyar gibiyim)

Küresel salgının ekonomilere vurduğu darbe, kurlardaki yukarı yönlü hareket, uluslararası ticaretteki kısıtlama ve tedarik zincirindeki kesintilerin de etkisiyle hammadde açısından dışa bağımlı olduğumuz gübre, zirai ilaç ve yem fiyatlarında ani yükselişler yaşanmaya başladı bile. 

Hele  bir de bu işin fırsatçıları da devreye girince tarımdaki "pahalı üretim modeli" yine sektörün ana gündem maddesi haline geldi.

Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru, finansal okuryazarlığı yüksek olan çiftçilerimizden bir tanesi. Dolayısıyla girdi temininde hesabını, kitabını iyi yapan örnek üreticilerden... 

Hem bitkisel hem de hayvansal üretim tarafında Türkiye ortalamasına göre daha büyük ölçekte işletmeleri yönettiği için de aslında girdi maliyetlerine yine Türkiye ortalamasına göre daha uygun fiyatlarla ulaşma şansına sahip.

Ama Mutlu Bey bile son haftalarda tarımdaki girdi fiyatlarının hızla yükselmesinden şikayetçi ise girdilerini vadeli alan ve borç yükü altında ezilen küçük ölçekli çiftçilerinin durumunu siz düşünün.

GÜBRE FİYATLARI %30 ARTTI

Mutlu Doğru, Şubat ayında tonu bin 650 TL olan üre gübresinin şimdiki fiyatının 2 bin 150 TL’ye yükseldiğini söylüyor. Yani yüzde 30’luk bir fiyat artışından bahsediyoruz.

Yine Şubat ayında bin lira olan amonyum sülfat fiyatının şimdilerde bin 250 liraya tırmandığını söylüyor Mutlu Bey. O tarafta da yüzde 25’lik bir yükseliş göze çarpıyor.

Söz konusu gübreler buğday, arpa gibi tahıllarda başak öncesi kullanımı olan ve aynı zamanda yine sebze ve meyvelerde de en çok kullanılan gübreler arasında gösteriliyor.

SOYA KÜSPESİ %17 ARTTI

Peki hayvancılık tarafındaki girdilerde durum ne?

Protein kaynağı olan ithal yem hammaddelerindeki fiyat artışlarına da dikkat çeken Mutlu Doğru, Şubat ayı sonunda 380 dolar olan soya küspesi fiyatlarının şu an 445 dolar seviyesine çıktığına dikkat çekiyor. Soya küspesi son 3-4 haftada yüzde 17 yükselmiş durumda.

Ayçiçeği küspesinde de durum çok farklı değil. Şubat sonunda 230 dolar seviyesindeyken şimdilerde yüzde 9 artışla 250 dolar düzeyinde seyrediyor.

DDGS ise aynı dönemde yüzde 8 artarak 260 dolar seviyesinden 280 dolar düzeyine çıkmış durumda. 

Burada bir noktaya dikkat çekmekte fayda var. Döviz bazında üretip Türk lirası bazında ürünlerini satmaya çalışan çiftçimiz açısından iki yönlü bir zamdan bahsediyoruz. Zira hem dolar kuru artıyor hem de ürünün dolar bazındaki fiyatı yükseliyor. Çifte kavrulmuş zam desek yanlış olmaz sanırım. 

Yukarıda değindiğimiz ve fiyatları artan yem hammaddelerinin hepsi ithal ve yem sanayiinin hammadde bakımından ithalata bağımlılık oranı yüzde 50-70 arasında değişiyor.

Öte yandan, neredeyse yüzde 100 yükselişle geçen yıldan miras kalan elektrik fiyatlarında artış, çiftçinin hali hazırda uzun zamandır enerji tarafındaki en büyük sıkıntısı. 

OT İLACININ FİYATI %28 ARTTI

Peki zirai ilaç tarafında durum farklı mı?

Mutlu Doğru, yabancı ot mücadelesinde kullanılan zirai ilacın bundan 10-15 gün önceki fiyatının 14-15 TL seviyesinde olmasına karşın şimdilerde 18 TL’ye çıktığını söylüyor. Burada da yüzde 28’e varan bir fiyat artışından bahsediyoruz.

Ama işin daha da düşündürücü tarafı, bazı ürünlerdeki fiyatların önümüzdeki haftalarda ithalat tarafındaki sıkıntılar nedeniyle daha da yükselme riski taşıması. 

Örneğin bazı bayiler tedarik tarafındaki sıkıntılar nedeniyle ot ilacının fiyatının 20 liralara çıkmasının beklendiğini söylüyor.  

Yine en büyük sıkıntılardan birisinin de soya küspesi tarafında yaşanacağı tahmin ediliyor. Zira şu anda piyasada mal sevkiyatının olmadığı ve haftaya fiyatların daha da artabileceği beklentisi hakim.

Yukarıdaki hammaddeler hem bitkisel hem de hayvansal üretim açısından temel girdiler niteliğinde.

Dolayısıyla et, süt, yumurta başta olmak üzere hayvansal gıdalardan tutun da yaş meyve sebzeye kadar neredeyse tüm ürünlerin üretim maliyetlerini doğrudan etkileyecek bir potansiyele sahip.

Eğer girdileri ithal olan bir üretim sistemine sahipseniz yukarıda değindiğimiz risklere bağlı fiyat artışlarının yanısıra fırsatçılar kanalıyla spekülatif ve manipülatif fiyat artışları da işin cabası oluyor.

Söz konusu girdilerdeki fiyat artışlarını değerlendiren Adana Çiftçiler Birliği Başkanı Mutlu Doğru, kırsaldaki üretimin her açıdan daha da zorlaşmaya başladığı bir döneme girildiğine işaret ediyor.

Mutlu Doğru, “Çiftçinin tüm Anadolu’da tarlasına, bahçesine girmeye başladığı bahar aylarında COVID-19 virüs salgını nedeniyle ithal edilen temel tarımsal girdilerdeki tedarik zincirinde bozulmalar ve ülkelerin aldığı ihracat kısıtlamaları neticesinde fiyatlarda artışlar gözlenmektedir. Bu durum zaten kredi ile işini çevirmek mecburiyetinde olan çiftçimize ek finansman ve üretim maliyeti getirmektedir. Bu nedenle çiftçiye Ziraat Bankası ve Tarım Kredi Kooperatifleri aracılığıyla acilen mevcut işletme kredilerine ilave olarak baremleri arttırarak ek kredi limiti açılmalıdır. Çiftçinin ekim zamanı tarlasını boş bırakmasının maliyetinin ileride daha fazla olacağı unutulmamalıdır” uyarısında bulunuyor.

“Yaş meyve sebzeyi ithal eden birçok Avrupa ülkesinde kendi üretimleri de işçi bulma ve lojistik problemleri neticesinde durma noktasına gelmiştir” diyen Mutlu Doğru, “Bu durumu yaz ve sonbahar aylarında Türkiye avantaja çevirerek Avrupa’nın yaş meyve sebze bahçesi konumuna gelebilir. Bu fırsatı değerlendirmek için şu anda çiftçiye desteği arttırarak, üretime koşulsuz devam etmesini sağlamak gerekir” diyor.

LİMON İHRACATINA KISITLAMA

İç piyasada fiyatı yükselişe geçen limonun ihracatına ani kararla kısıtlama getirildiğini hatırlatan Doğru, “Limon fiyatı yükselince ihracatını yasaklayanlar, tüm tarımsal üretimi doğrudan etkileyen temel girdi fiyatlarındaki sert yükselişe de önlem almalı” çağrısında bulunuyor.

Bu meseleyi daha önce de dile getirmiştik. 

Yetkililerin iç piyasada fiyatı artışa geçen ürünlere yönelik geliştirdiği ihracat kısıtlaması ve ön izin gibi hızlı reflekslerin bir benzerini ithal girdilerdeki fiyat artışında da göstermesi gerekiyor.

Sadece perakende fiyatlarına karşı artan duyarlılık, girdi maliyetleri tarafında da gösterilmezse üretimin devamlılığında ciddi risklerle karşı karşıya kalırız.

Öte yandan şu notu da düşelim ki gıda enflasyonunun sonuçlarını doğru analiz etmenin yolu nedenlerini doğru tespit etmekten geçiyor. 

Bizden hatırlatması…

İrfan Donat 

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com