Bloomberght
Bloomberg HT Görüş Cüneyt Başaran Negatif faiz, likidite derken...
Cüneyt Başaran
Cüneyt Başaran
Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun olduktan sonra, yüksek lisansını Yeditepe Üniversitesi'nde tamamladı. Kariyerine finans sektöründe başlayan Cüneyt Başaran, İstanbul'da ABank ve BNP'de trader olarak görev aldı. Daha sonra Londra'ya yerleşip Commerzbank ve Standard Bank'ta Türkiye Masası Şefi pozisyonunda çalıştı. 2010 yılında medya sektörüne geçti. Başaran, Bloomberg HT Televizyonu ve Bloomberght.com Genel Yayın Yönetmenliği görevlerinin ardından Ciner Medya Grubu Londra Temsilciliğinin yanı sıra Gazete Habertürk'te köşe yazıları yazmaya devam ediyor.

Negatif faiz, likidite derken...

Giriş: 01 Şubat 2016, Pazartesi 15:34
Güncelleme: 01 Şubat 2016, Pazartesi 16:26

Japon Merkez Bankası'nın da dahil olmasıyla toplam 5 Merkez Bankası negatif faiz uygulamasına geçmiş oldu. Biraz daha açalım isterseniz; Küresel GSMH'nın yüzde 23'ünü oluşturan ülke ya da bölgelerde bankalar eğer ellerindeki likiditeyi kredi ya da menkul alımı ile dağıtmadıkları ve götürüp Mekez Bankalarına park ettikleri takdirde negatif faize maruz kalıyorlar. Yani yatırdıkları paranın daha azını almak zorunda kalıyorlar.

Avrupa Merkez Bankası (AMB) İsveç Merkez Bankası ve Japon Merkez Bankası negatif faiz ödemenin yanında ayrıca düzenli olarak tahvil alımı da yapıyor. AMB'nin aylık 60 milyar Euro'luk tahvil alımı devam ediyor. Japon Merkez Bankası (BOJ) yıllık 660 milyar Euro'ya tekabül eden tahvil alımı yapıyor. Japon Merkez Bankası'nın tahvil alımları öyle bir noktaya geldi ki alınan toplam tahvil stoğu GSMH'nin yüzde 70'ine yaklaştı. Bu oran AMB ve tahvil alımını durduran FED'de yüzde 20'ler seviyesinde. Son bir istatistik daha paylaşayım, yerküre de Merkez Bankaları'nın negatif faiz ve tahvil alım programları sebebiyle toplam 5.5 trilyon dolarlık tahvil ve bono eksi faiz ile işlem görüyor.

Bu işin sonu ne?

Herkesin aklındaki soru bu. 2008 krizinden sonra 3 büyük Merkez Bankası; AMB, FED ve BOJ toplam 10 trilyon dolar seviyesinde para basmışken, ortaya çıkan likidite büyümeye destek veremiyorsa ve çözüm olarak hala daha fazla parasal genişlemeden medet umuluyorsa gelinen durum kritik midir?

Bence evet!

Krizin akut geçtiği, kimsenin kimseye güvenmediği, para harcamak için motivasyonun olmadığı dönemlerde Merkez Bankaları para politikalarını kullanarak küresel ekonomiye destek verdiler. Hatta destek vermekle de kalmadılar bizzat kredi musluklarını açarak batması gereken birçok şirket ve ülkeyi ipten aldılar. Para sahibi yatırımcı mağdur edildi ama faizler 0 ya da eksi hanesine çekilerek risk almak isteyen herkes cesaretlendirildi.

Geçtiğimiz haftalarda finans piyasalarında yaşanan bazı gelişmeler "sermayenin ne kadar fütursuz" olabileceğini bize gösterdi. İlk örnek İtalya'dan. Geçtiğimiz hafta İtalyan Bankaları'nın batık kredileri manşetlerdeydi. Bazı bankalarda yüzde 15'lerin üzerine çıkan batık kredi stoğu İtalyan Bankaları ve yatırımcılar için ciddi risk oluşturmaya başlamış durumda. Öneri olarak İtalyan Bankalarındaki batık kredilerin bir elde toplanması ( bad bank) ve bunun AMB'ye teminat (!) olarak gösterilerek karşılığında yeniden likidite sağlanarak kredi verilmesi önerildi. Bir başka örnek de Asya'dan.. Japon Merkez Bankası 2010'dan beri tahvil alımı yanında hisse senedi alımı da yapıyor. Yıllık 25 milyar dolarlık hisse alımı yapan BOJ, hali hazırda dünyanın 3. büyük hisse senedi piyasası olan Nikkei Endeksinin yüzde 50'ine tekabül eden ETF'i almış durumda. Yani Japon Borsası'nın yarısı zaten Japon Merkez Bankası'nın bilançosunda.

Sonuç...

Tam 8 yıl boyunca para politikaları ekonominin ve büyümenin emrine verilmişken eğer bugün hala kurtuluş olarak aynı şey isteniyorsa durup düşünmekte fayda var. Çünkü bundan sonra gidilecek yol bizden sonraki nesillerin de tabir-i caiz ise "rızkına el koymak" anlamına gelebilir. Bu saatten sonra alınacak tahvil, basılacak para artık sadece daha fazla gelir dağılımı adaletsizliği, daha az üretim ve daha çok yoksulluk getirir.