Advertisement

Dün iki merkez bankasının da, hem bizim, hem de FED’in önemli toplantılarının olduğu bir gün yaşadık. FED 2008 Aralık’tan bu yana ilk defa faiz indirimine gitti. Hatırlayacak olursak o dönem global krizden dolayı faizleri sıfıra çekmişti. Ardından da 2-3 yıldır “normalleşme” kapsamında faiz artışı yapmaktaydı. FED’in dün olağan şekilde önce faiz notu geldi ardından da Powell’ın basın toplantısını dinledik. Powell konuşması sırasında, tüm varlıklar için oldukça volatil bir akşam yaşandı. Çünkü piyasanın anlamaya çalıştığı şey faiz indirimlerinin devamı olup olmadığıydı. Her ne kadar piyasa oyuncularının bir kısmı FED’in dün akşamki iletişim politikasını kafa karıştırıcı bulup beğenmemiş olsa da, Powell ve dolayısıyla FED muhtemelen bilinçli bir belirsizlik yarattılar. Ve faiz indirim sürecine kapıyı açık bıraktılar. Powell, özetle ekonominin iyi gittiğini bir resesyon düşünmediklerini, ama bu süreçte hala enflasyonu yakalayamamış olmanın rahatsızlığıyla para politikasında bir ayarlama ihtiyacı hasıl olduğundan bahsetti. Güçlü bir gevşeme döngüsünde değilim derken, ikinci bir faiz indirim ihtimalini de dışlamadı. Powell bu tarz FED ayarlamalarının 1995-1998’de görüldüğünden bahsetti. O dönemlere bakarsak toplamda 75’er baz puanlık indirimler olduğunu görürürüz.

Dolayısıyla, FED’in bundan sonraki aksiyonu da muhtemelen bir 25 baz puanlık daha faiz indirimi şeklinde olacaktır. Ama bunu arka arkaya faiz indirimleri şeklinde nitelendirmektense, oldukça uzunca bir süre ABD’de faizler artmayacak şeklinde okumakta fayda var.

Piyasa, FED çok kafa karıştırdı dese de, muhtemelen bilinçli bir şekilde yaratılan bu belirsizliğin ardında, olası br varlık balonunun da önüne geçme arzusu yatabilir. Tartışılır.

FED ve tüm bunlar bizi niye ilgilendiriyor? Dünyada para politikasının kurallarını ABD Merkez Bankası koymakta. Bizim gibi gelişen ülkelerde maalesef para politikalarını, var olan global para politikasından çok ayrıştıramazlar. Dünyada faiz nereye gidiyor, sermaye akımları bundan sonraki 1-2 yıl nasıl şekillenir bizim merkez bankamızın da elini bağlayan ve politikasını şekillendiren bir faktör. Bu yüzden FED’i doğru öngörmek oldukça kritik. Şimdilik global taraf lehimize, bizdeki faiz indiim sürecini de kolaylaştıran nitelikte.

Bizim merkez bankamıza gelirsek. Dün Sn Başkan ilk defa basın toplantısı yaparak piyasa ile bir araya geldi. Enflasyon tahmini önceki %14.6’dan %13.9’a, rasyonel bir rakama revize edildi. Piyasanın da beklediği şekilde. Toplantıda üç ana başlık kritikti. Her ne kadar piyasa daha çok “makul reel faiz” konusuna takılsa da, daha önemli iki konu paylaşıldı.

· Teminat havuzunun genişletilmesi

· Yedek akçenin (40mlrtry) sterilizasyonu

· Reel faize dair de az çok nelere bakıldığı paylaşıldı. Piyasa da hali hazırda reel faize bakarken zaten bunları da hesaba katmakta. Dolayısıyla burada yeni bir bilgi yok. Merkez Bankamız hiç bir zaman kafalarındaki reel faiz seviyesini paylaşmamıştır. Yine de az çok kafalarında gerçekten bir rakam var ise eğer, ipuçları paylaşılabilirdi.

Lakin.. Teminat konusu bu iki konudan çok daha önemli. İlerleyen vadede teminatların kapsamı nasıl genişleyecek. Sistem nasıl işleyecek. Ve bu durumda o teminatlar kullanılarak daha fazla mı para arzı yaratılacak. Bunlar çok konuşulmasa da, sanırım dünkü toplantıda piyasa ve ekonominin gidişatı açısından en önemli ve üzerinde durulması gereken konu buydu. İlerleyen dönemde daha fazla gündememize girmesi olası.  

İkinci konu ise yedek akçenin sterilizasyonu. Borcun parasallaşması konusu. Ne anlamalıyız? Bütçe açığı veriyoruz. Yılbaşından bu yana 80 mlr TL ile, yıl sonu hedefimize ilk 6 ayda ulaştık. Borç tavanına da yaklaştık. 2019 Bütçe açığımız da muhtemelen 160 mlr TL’ye gidiyor. Bu durumda otoriterler de ”O zaman bu 40 mlr TL’lik yedek akçeyi hazine hesabına geçireyim. En azından 120 mlr TL (160-40=120) bütçe açığı ile (GSYH %2.8 civarı) yılı tamamlayayayım” demekteler. Yani, bütçe açığımın bir kısmını gidip borçlanmak yerine, bu yedek akçe ile “parasallaştırma” yaparak halledeyim. Borcun parasallaşmasından (monetizasyon) kasıt da bu. Elbette hiç arzu etmediğimiz bir durum. Belli ki yaptığımız harcamalara paramız yetmemiş. Projeksiyonlarımız da hatalı olmuş, hesabımız uyuşmamış. Keşke o noktaya gelmeseydik. Asıl konu bundan sonra başlıyor. Bir para arzı artışı mevcut. Ki Merkez Bankamız da gelen soru üzerine bunu sterilize etmekten, yani geri çekmekten bahsediyor.  Bu olur mu olmaz mı piyasa zaten bunu açık piyasa işlemlerinden takip edecektir. Var olan ortamda iç talep çok baskı altında olduğundan bu tarz bir parasallaştırma, sterilize edilmese dahi de enflasyon yaratır mı, soru işareti. Bu yollara girmek zorunda kalmasaydık çok daha iyiydi. Risk primimizin yüksekliğinde rol oynayan faktörlerden biridir.

Son konuda makul reel faiz seviyesi. “Makul reel faiz” söylemi muhtemelen biz ekonomistlerin anladığı mahiyette telaffuz edilmedi. Konu nötr faiz ya da FED’in kullandığı r* gibi faizlere kadar gelmiş olsa da basit düşünmekte fayda var. Büyük ihtimalle burada faiz düşüşleri belli bir yere kadar devam edecek çünkü sermaye kaçışına da izin vermemeliyiz. Ama önceki dönemlerde gördüğümüz negatif ya da sıfır gibi bir reel faiz sözkonusu olmayacak, belli ölçüde bir reel faiz elbette sunacağız çerçevesinde kullanıldığını düşünmek daha doğru olabilir. Sn Başkan, emsallerimizdeki reel faize bakmanın faydasından bahsetti. Sanırım daha doğrusu “emsallerimizdeki enflasyona ve reel faize bakmak” olmalı.  Örneğin Rusya’da reel faiz 2.5/ 3 ama enflasyon da %4.7. Oysa bizim enflasyonumuz %13 olduğunda örneğin 3 reel faizle %16 politika faizi, bizi istediğimiz enflasyon noktasına taşır mı, net değil. Gerçekten %5 enflasyon hedefliyor muyuz yoksa ”yüksek tek hane enflasyon olsun ama yüksek kredi büyümesi de kesin gelmeli" şeklinde bir hedefe mi kayıyoruz. Asıl bu soruların net şekilde cevaplanmasında fayda var. Ancak hedef konusu netleştiğinde, ya da inandırıcılığı arttığında, piyasa olarak reel faiz hesabı yapabiliriz. Bundan ötesi konunun etrafında dolaşmak oluyor.