Yeni Zelanda tarımından çıkarılacak dersler
En başında belirtelim ki amacımız Yeni Zelanda tarımı ile Türkiye tarımını karşılaştırmak değil.
Her ülkenin iklimi, coğrafyası, kırsaldaki yapısı ve sosyolojisi dahil tarıma ilişkin pek çok farklı dinamikleri ve kendi gerçekleri var.
Ve hatta her ülkenin bile kendi içinde, farklı bölgelerinde farklı dengeler dahi söz konusu.
O yüzden tarıma makro açıdan bakarken mikro açıyı gözden kaçırmamak gerek.
Ama şunu da belirtmeliyiz ki her ülkenin bir diğerinden alabileceği ders, öğrenebileceği yöntem, ilham alabileceği yaklaşım veya uygulayabileceği politika anlayışları da yok değil.
Hatırlarsanız daha önce tarıma Avustralya’nın gözünden bakmıştık.
Program oldukça ilgi çekmiş ve çok sayıda mesajlar gelmişti.
Bu sefer de tarıma yine dünyanın öbür ucundan, Yeni Zelanda’dan baktık.
Yeni Zelanda’nın tarımda nasıl rekabetçi bir yapıya kavuştuğunu, Fonterra gibi dünya çapında tanınan bir çiftçi kooperatifinin başarısının ardındaki motivasyonu merak ettik.
Mevsiminde Tarım programında konuyu tüm açılarıyla aktarmaya çalıştık.
Ama “Söz uçar, yazı kalır” düşüncesiyle Yeni Zelanda’ya dair duyduklarımız ve okuduklarımızı sizlerle yazılı olarak da paylaşalım istedik.
Pasifik Okyanusundaki bir ada ülkesi olan Yeni Zelanda, bir tarım ülkesi…
Tarımı baz alarak büyüyen ve kalkınan bir ekonomiden bahsediyoruz.
Yeni Zelandalı çiftçiler üretiyor, ürünlerine katma değer katılıyor ve markalı şekilde yurt dışına pazarlıyor.
Toplam tarımsal üretiminin yüzde 90'ını dünyanın farklı ülkelerine ihraç eden Yeni Zelanda, bunun karşılığında 30 milyar dolarlık bir tarımsal ihracat gelirine sahip.
ÜRETİM, YATIRIM, POLİTİKA
Yeni Zelanda, küresel düzeyde 3 alanda aynı anda kazanç modeline odaklanıyor: Tarımsal üretim, tarımsal yatırımlar ve tarım politikaları.
Bu 3 alan, birbiriyle organize şekilde kurgulanıyor.
1985 yılında tarım sektöründe reform niteliğinde alınan karara dikkat çeken Yeni Zelanda Özel Tarım Ticaret Elçisi Mike Petersen, “1985 yılında çiftçiler için devlet yardımı ve desteği kaldırıldı. O tarihten itibaren piyasalarla hareket eden bir tarım sektörü haline geldik. Ve şu an tüketici piyasasına göre hareket eden ve tepki veren bir sektör durumundayız” diyor.
Peterson, çiftçi kooperatifleri başta olmak üzere sektörün 150 ülkeye erişiminin söz konusu olduğunu söylüyor.
Kendisinin de aynı zamanda küçükbaş ve büyükbaş hayvan üreticisi olduğunu dile getiren Peterson, yılın neredeyse 12 ayında hayvanların meralardan yararlandığının altını çiziyor.
Yeni Zelanda sahip olduğu mera dolayısıyla hayvancılık açısından önemli bir avantaja sahip ama daha da önemlisi bu avantajı iyi değerlendirebilmesi ve mevcut potansiyeli fırsata çevirebilmesi.
5 milyon nüfuslu Yeni Zelanda’da çiftlik büyüklükleri ortalama 400 hektar yani 4 bin dekar.
Toplam 30 bin çiftçiye sahip Yeni Zelanda’da çiftçiliklerdeki ortalama büyükbaş sayısı 440.
Hayvancılık tarafındaki mera ve ölçek avantajını özellikle süt ve süt ürünlerinde oldukça iyi kullanıyorlar.
Mike Peterson, ürettikleri ürünün yüzde 90’ını ihraç ederken, uluslararası pazarda etkili ve karlı bir ortamın, rekabetçi yapıyı sağlamaktan geçtiğinin altını çiziyor.
Peterson, “Çünkü, biz devletten herhangi bir şekilde finansal destek ya da yardım almıyoruz. O yüzden çiftliklerimizin oldukça etkin ve verimli şekilde çalıştığından emin olmak zorundayız. Sonuçta bu alanda çok fazla yatırım yapıyoruz” diyor.
Çiftlik yönetiminin çok önemli bir konu olduğunu ifade eden Peterson, gübre yönetimi, hayvan sağlığı ve beslenmesi, mera yönetimi, damızlık materyalinde ırk ıslahı gibi çalışmalara ağırlık verdiklerini belirtiyor.
Çoğu kimsenin, Yeni Zelanda’da çiftliklerin ve çiftçilerin çok iyi olduğunu düşündüğünü hatırlatan Peterson, “Aslında bize gerçek güç veren şey, çiftliklerin etrafındaki ekosistem. Bu ekosistem sayesinde çiftçilik daha yaratıcı hale geliyor. Tarım alanında çiftçilerimizle birlikte çalışan çok yüksek yeteneğe sahip insan kaynağımız var” diyor.
Kamu kurumlarının Ar-Ge ve inovasyon gibi alanları desteklediğini ve bu tür çalışmaları teşvik ettiğini kaydeden Peterson, tarımdaki başarıda üniversitelerin büyük bir rolü ve görevi olduğunu söylüyor.
Zira üniversiteler, yeni çiftçi jenerasyonunu eğitiyor ve çiftçileri tarımdaki değişime ve gelişme adapte ediyor.
NİCELİK Mİ NİTELİK Mİ?
Yeni Zelanda’da yaklaşık 10 milyon büyükbaş ve 28 milyon da küçükbaş hayvan bulunuyor.
Aslında bu sayı 1990’dan bu yana düşmüş vaziyette. Bir dönemler 70 milyon küçükbaş hayvan varlığına sahiplermiş. Ancak nicelik yarı yarıya düşerken, niteliği artırma yoluna gitmişler.
Yani hayvan başına verimlilik ciddi oranda yükselmiş. 1990’larla kıyaslandığında şu an hayvan varlığı gerilemiş olmasına karşın, o dönemde 70 milyon küçükbaştan elde ettikleri kırmızı eti bugün 28 milyon küçükbaştan elde edebiliyorlar.
Bunun sırrı olarak da akıllı çiftlik faaliyetleri, inovasyon, hayvan refahı ve beslenmesi ile meraların akıllı yönetimi gibi faktörleri sıralıyorlar.
Sonuç mu?
2018 itibariyle sadece süt ve et ürünlerinde 15 milyar dolara yaklaşan bir ihracat rakamı.
Dikkatimizi çeken önemli bir hususu da belirtelim.
Yeni Zelanda Tarım Bakanlığı’nın yönetim kadrosunda çiftçi kökenli isimlere yer veriliyor. Bu işin içinden gelen, kırsaldaki gerçekleri bilen kişiler karar verici ve politika geliştirici pozisyonlarda yer alıyor. Bu da tarım politikalarında ayakları yere basan ve gerçekçi yaklaşımın temelini oluşturuyor.
TARIMSAL ÜRETİMDE MARKA VE GÜVEN ALGISI
Yeni Zelanda’nın Uluslararası Ticaret Politikaları Danışmanı Charles Finny ise tarımdaki başarıda ‘bütüncül yaklaşım’a vurgu yapıyor.
Tarımda güçlü bir eğitim sisteminin gerekliliğinin altını çizen Finny, kamu regülasyonlarının yüksek standartlara sahip olduğunu kaydediyor.
Uluslararası pazarda tarım ve gıda ürünlerinde kalite açısından “Yeni Zelanda” markasını öne çıkarmak için çalıştıklarını belirten Finny, “Yeni Zelanda tarım ürünü aldığınızda çok yüksek bir kalitede ürün aldığınızı biliyorsunuz. Ürünün doğru şekilde üretildiğini, sağlıklı ve iyi bir fiyata sahip olduğunu biliyorsunuz” diyor.
Aslına bakarsanız Yeni Zelanda, konumu itibariyle ihracat pazarında birçok ülkeye göre dezavantajlı bir konumda.
Ada ülkesi olduğu için Türkiye gibi dört bir yanında yakın komşusu yok.
En yakın ihracat pazarı, Yeni Zelanda’ya 3 saatlik uçuş mesafesinde. Ama buna rağmen ihracat pazarında rekabetçi bir konumda.
Yeni Zelanda’nın Serbest Ticaret Anlaşması ağının tüm Asya’yı kapsadığını belirten Finny, hedeflerinin tüm Avrupa’yı da kapsaması yönünde olduğunu söylüyor.
Dünyanın dört bir yanına ihracat gerçekleştiren rekabetçi yapıdaki Yeni Zelanda’nın başarısında, pazar çeşitliliğini koruması ve artırması da dikkatimizi çeken önemli bir nokta.
AKILLI ÇİFTLİKLER DÖNEMİ
Dairy NZ CEO'su Tim Mackle, çiftcileri eğiten, “Daha zor değil, daha akıllı çiftlikler” felsefesinin mimarlarından.
Dairy NZ bir çiftçi organizasyonu.
Özellikle süt sığırcılığı yapan çiftçilerin elde ettikleri gelirin bir kısmı bu kuruma aktarılıyor.
Oluşturulan fon ile çiftçilerin eğitiminin yanısıra Ar-Ge ve inovasyon çalışmaları yapılıyor.
Böylece çiftçiyi kırsalda besleyen, daha düşük maliyetle, daha verimli, kaliteli üretim yapması ve rekabetçi olabilmesini sağlayan ‘sürekli eğitim ortamı’ yaratılıyor.
“Çiftliğinizi akıllı şekilde yönetirseniz, daha uzun vadeli fayda sağlar ve bu işi sürdürülebilir kılarsınız” diyen Mackle, çiftçilerin 20 yıl önceye kıyasla daha çok düşünmesi gereken yeni gelişmeler olduğunu hatırlatıyor.
Mackle, “Dairy NZ, çiftçilerin sahibi olduğu tarım açısından çok önemli bir oyuncu. Gruplarla Ar-Ge, eğitim, inovasyon çalışmaları yürütüyoruz. Çiftçilerin sorunlarını ortaya koyuyor ve çözüm önerileri üzerine çalışıyoruz” diyor.
KOLTUKTA 16 YIL DEĞİL 3 YIL OTURUYORLAR
Çiftçiler Birliği Başkan Yardımcısı Andrew Hoggard, Yeni Zelandalı çiftçilerin refahı için bölgesel ve ulusal seviyedeki temsilcilerle birlikte tarıma dair regülasyonları geliştirmek için çalıştıklarını belirtiyor.
Hoggard’ın şu cümlesi dikkatimizi çekti: “Bir şeylerin kötüleşip, protestoların ortaya çıkmasını beklemeden çalışıyoruz. Bunlar olmasın diye masaya oturup, çiftçilerin işine gelecek şekilde politikaları şekillendirmeye çalışıyoruz.”
Dikkatimizi çeken bir diğer nokta ise Yeni Zelanda’da Çiftçi Birliklerinde başkanlık süresi 3 yıl ile sınırlı.
Başkanlar 3 yılın ardından bir kez daha seçilemiyor.
Hoggard, bu bilgiyi paylaşınca Türkiye’deki mevcut durum aklımıza geliyor.
Çiftçileri temsil eden Türkiye Ziraat Odaları Birliği Başkanı Şemsi Bayraktar, beşinci kez seçilerek 2003’ten bu yana aralıksız 16 yıldır başkanlık koltuğunda oturuyor.
Hoggard, başkanlık süresinin neden 3 yılla sınırlı olduğunu da çok güzel özetliyor: “Bizde organizasyonun yapısı sürekli yukarı doğru çıkıyor. Bölgesel bazda görevler alıp 3-4 yıllık aralarla başkanlığa kadar yükselebilirsiniz. 3 yılda bir değişiklik yapılması insanları daha aktif olmaya itiyor. Yeni zorluklarla mücadele ediyor. Sistem, insanlara farklı seviyeler sorumluluklar yüklüyor. Eğer bir yerde 3 yıldan fazla kalacak olursak ne sabrımız ne de ilgimiz olur. 3 yıl sınırı size bir keskinlik veriyor. Yeni insanların gelmesine izin veriliyor, yükselme hedefi olduğu zaman ilerleme ve motivasyon daha güçlü oluyor. Gençlere yol açılıyor.”
ÇİFTÇİ AÇISINDAN FİNANSAL OKURYAZARLIK
Yeni Zelandalı çiftçilerin başarısının ardında finansal okuryazarlık olduğuna vurgu yapan Hoggard, “Çiftçiler çiftliklerinde bütçelerini dengelemek zorunda. Bir bütçe içinde hareket ederek, maliyetlerinizi yönetmek zorundasınız. Girdilere çok fazla ödeme yapmadığınızdan emin olmak zorundasınız. Bütçeyi dengelediğiniz zaman işler daha kolay ve yönetilebilir oluyor. Bu, işin standart prosedürü, gelirinizden daha fazlasını harcamamanız gerekiyor” diyor.
FONTERRA: BİR KOOPERATİFÇİLİK BAŞARISI
Fonterra Ticaret Stratejisinden Sorumlu Genel Müdürü David Richmond, Yeni Zelanda’da kooperatiflerin neden başarılı olduğunu şöyle özetliyor: “10 bin çiftçiyi ve aileyi bir birlik olarak çalışmak için bir araya getirecek olursanız o zaman kolektif bir güç elde edersiniz. Bu, 1 ya da 2 ailenin çalışmasıyla kıyaslanamaz bir güç. O yüzden bu başarının ardındaki temel sebep, birlik olmak ve birlikte hareket etmek.”
Geçen yıl 12 milyar dolarlık bir ciro elde eden çiftçi kooperatifi Fonterra, peynir, tereyağ gibi katma değerli ürünlerin yüzde 95’ini 138 ülkeye ihraç ediyor.
Kooperatif sayesinde çiftçinin gücünün ve sesinin yükseldiğini belirten Richmond, girdileri ucuza tedarik edip, ürün pazarlaması ve ihracatı daha başarılı şekilde gerçekleştirdiklerini söylüyor.
Yeni Zelanda’da ufak kooperatiflerin değişimden geçerek zaman içinde bir araya geldiğini belirten Richmond, Fonterra’nın 2001’de kurulduğunu ve bugünkü başarıda önemli bir söz sahibi olduğunu kaydediyor.
Yeni Zelanda’da tarım sektörünün başarılı olmasında devletin çiftçiyi destekleyen kanunları hayata geçirmesinin önemli rol oynadığını ifade eden Richmond, altyapının sağlam olduğu bir sistemde çiftçinin de para kazandığını ve mutlu olduğunu söylüyor.
Bu da aslında üretimde motivasyonu, verimliliği ve kaliteyi, kısacası sürdürülebilirliği beraberinde getiriyor.
Ve belki de Yeni Zelanda tarımına dair en önem nokta ülkede tarıma değer veriliyor. Çiftçinin imajı ve çiftçiliğin prestiji oldukça iyi durumda.
Yazının başında da belirttiğimiz gibi derdimiz Yeni Zelanda ile Türkiye tarımını karşılaştırmak değil.
Ama tarım politikalarına yaklaşımdan tutan da çiftçilere bakış açısı ve sistemin işleyişine kadar pek çok alanda çıkarılacak çok ders var.
Ne dersiniz?
NOT: Yeni Zelanda tarımıyla ilgili programı izlemek isteyenler için videonun linkini aşağıda paylaşıyoruz.
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü