Bloomberght
Bloomberg HT Görüş İrfan Donat Tarımda kendi kendine yeterlilik sınavı
İrfan Donat
İrfan Donat
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde lisans eğitimi aldıktan sonra, yüksek lisansını Southern Polytechnic State University'de işletme üzerine yaptı. Gazeteciliğe 1997 yılında Milliyet Gazetesi'nde başladı. 2009-2012 yılları arasında Sabah Gazetesi'nde ekonomi editörü olarak çalıştı. Enerji, tarım ve gıda sektörüne yönelik haber, araştırma ve röportajlara imza attı. 2013 yılından bu yana Bloomberg HT'de tarım editörü olarak görev alıyor. Bloomberg HT Televizyonu'nda Tarım Analiz, Akıllı Tarım ve Mevsiminde Tarım programlarını hazırlayıp sunuyor. İrfan Donat, www.bloomberght.com sitesinde de tarım ve gıda sektörüne yönelik köşe yazıları yazıyor.

Tarımda kendi kendine yeterlilik sınavı

Giriş: 09 Mart 2022, Çarşamba 15:05
Güncelleme: 09 Mart 2022, Çarşamba 15:06

Ukrayna-Rusya savaşı, Türkiye başta olmak üzere pek çok ülkede tarımda kendi kendine yeterlilik konusunu yeniden gündeme getirdi. Arz ve tedarik tarafında artan riskler ile rekor seviyeleri test eden tarım emtia fiyatları, pek çok ülkenin gıda güvencesi ve gıda fiyat istikrarını tehdit ediyor.

*****

Düne kadar “Küreselleşen dünyada kendi kendine yeterlilik politikası artık geçerli değildir; gerekli de değildir” argümanından, bugün yeniden “Kendi kendine yettiğin kadar bağımsız ve güçlüsün” noktasına geldik.

Dünyanın hiç de söylendiği gibi küresel bir köy olmadığını, gıda güvencesini bu kadar riske atarak ve pahalı şekilde tecrübe etmek büyük talihsizlik…

Zira gıda arz güvenliği açısından kırılganlıkların iyiden iyiye arttığı bir dönemin tam da içinden geçiyoruz. Ve bu, hiç de öyle kısa vadeli ya da geçici bir süreç olmayacak gibi gözüküyor.

Son iki yıldır tarım emtia piyasası açısından arz-talep-fiyat dengesinin bozulmasında pandemi koşullarının değiştirdiği dengeler, tedarik zincirindeki kırılmalar ve olumsuz iklim şartları başroldeydi. Bunlar yetmezmiş gibi artık jeopolitik riskler de söz konusu sürecin bir parçası oldu.

Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla birlikte gözler yeniden stratejik önemdeki tarım emtia ürünlerine çevrildi.

Nasıl çevrilmesin?

Son iki haftada tarım emtiasında vadeli kontratlar yukarı yönlü çok ciddi fiyat hareketlerine sahne oluyor.

Rusya-Ukrayna arasındaki savaş Karadeniz'den yapılan hububat sevkiyatını riske atarken, Chicago buğday vadelileri bushel başına 13.63 doları görerek tarihi seviyeyi test etti.

Jeopolitik şoktan nasibini alan palm yağının ise Mayıs vadeli fiyatları Kuala Lumpur'da yüzde 10 artışla ton başına 7,060 ringit (1,687 dolar) oldu. Bu, 2001'den buyana en büyük günlük artış olarak kayda geçti. Palm yağı fiyatları tüm zamanların en yüksek seviyesinde seyrediyor.

Soya fasulyesi fiyatları da rekor yükselişler kaydederken, petrol fiyatlarındaki artış sonucu daha cazip hale gelen etanol ile birlikte mısır fiyatları da yükselişini sürdürüyor.

Savaşın başladığı sıralarda tonu 1.400 dolar seviyesinde seyreden ayçiçeği yağı fiyatları da 2 bin 400 dolarları gördü.

Örnekleri çoğaltmak mümkün...

Tarım emtiasında fiyatlamalar rasyonellikten hızla uzaklaşırken, savaşın devam etmesi halinde söz konusu fiyat artışlarının sürmesi kaçınılmaz gözüküyor.

TÜRKİYE KENDİ KENDİNE YETMİYOR

Şimdi gelelim konunun Türkiye’yi ilgilendiren kısmına…

Türkiye, yukarıda saydığımız tarım emtiasının neredeyse tamamında ithalata bağımlı durumda.

Bunu biz değil resmi veriler söylüyor.

Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2019-2020 dönemi bitkisel ürün denge tablolarına baktığımızda, toplam tahıl ürünlerinde yurt içi üretimin yurt içi talebi karşılama oranı (yeterlilik derecesi) yüzde 87.8 seviyesinde.

Ürün bazında bakarsak buğdayda yeterlilik oranımız yüzde 89.5 iken, mısırda yüzde 75.5 düzeyinde. Ayçiçeğinde yüzde 60 olan yeterlilik derecesi, soyada sadece yüzde 4,7 seviyesinde. Mercimek, kuru fasulye gibi bakliyat ürünlerinde de tablo çok farklı değil. Bunların hiçbirinde eskisi gibi yüzde 100 yeterlilik derecesine sahip değiliz. Bildiğiniz üzere değerin 100'den küçük olması, üretimin yurt içi talebi tam olarak karşılayamadığı anlamı taşıyor.

TÜİK’in 2020-21 dönemine ilişkin yeni verileri önümüzdeki haftalarda yayınlanacak. İşte o zaman geçen yıl yaşanan kuraklık başta olmak üzere olumsuz iklim şartlarının yeterlilik derecesini çok daha fazla düşürdüğüne şahit olacağız.

Yukarıda bahsettiğimiz emtia ürünlerinin tamamı hem Türkiye’nin iç tüketimi hem de dâhilde işleme rejimi (DİR) kapsamında ihraç ettiği un, makarna, irmik ve ayçiçek yağı gibi katma değerli ürünlerin ithal maddesi olması açısından stratejik önemde.

Dolayısıyla işi daha da kritik hale getiren nokta, söz konusu ürünleri ithal ettiğimiz ülkelerin durumu.

Türkiye, 2021 yılında hem iç tüketimi için hem de DİR kapsamında 8.1 milyon ton buğday ithalatına toplam 2.5 milyar dolar döviz ödedi. Tarım Bakanlığının verilerine göre, 2020-21 döneminde toplam buğday ithalatımızın yüzde 78’ini Rusya ve yüzde 9.2’sini Ukrayna’dan gerçekleştirdik.

Aynı dönemde ham ayçiçeği yağı tarafında 850 bin ton ithalata 1.2 milyar dolar harcadık. Ayçiçeği tohumunda ise 739 bin ton ithalata karşılık 542 milyon dolar döviz ödedik. Toplam ayçiçeği ithalatının yüzde 51’ini Rusya, yüzde 15’ini Ukrayna’dan yaptık.

Özellikle buğday ve ayçiçeği kritik önemde olduğu için bu detayları paylaştık ama bu iki ürünün dışında da Rusya ve Ukrayna’dan hatırı sayılır ithalat oranlarımız mevcut.

Örneğin geçen yıl mısır ithalatının yüzde 55’ini Rusya’dan, yüzde 29’unu Ukrayna’dan temin ettik.

Rusya, arpa ithalatımızın yüzde 39’unda, çeltik ithalatımızın da yüzde 64’ünde pay sahibi.

Soyanın da yüzde 19’unu Ukrayna’dan ithal ediyoruz.

Savaş halindeki Ukrayna ve Rusya’ya tarımsal ithalattaki bağımlılığımıza bakar mısınız?

Böyle bir ortamda gıda arz güvenliğini temin etmek ve fiyatlarda istikrarı sağlamak ne kadar mümkün olur?

İşte bu yüzden tarımda “kendi kendine yeterlilik” ve “yerli üretim” kavramları hiç olmadığı kadar önem ve anlam kazanmış durumda.

Hemen unutmadan şunu da ekleyelim… Buğdayın anavatanı olan Anadolu coğrafyasında yukarıda bahsi geçen ürünlerin tamamı rahatlıkla yetiştirilebiliyor.

O yüzden Türkiye’nin stratejik önemdeki hububat ve yağlı tohumlar üretimini verimli şekilde artırmaktan başka bir alternatifi yok.

BUĞDAY EKİLİŞ ALANLARI AZALIYOR

Ama üretime dair veriler hiç de bu yönde değil.

Buğdaydan bir örnek verelim…

TÜİK’e göre 2015/16 dönemi ile 2019/20 dönemlerini kapsayan 5 yılda buğday ekiliş alanları yüzde 13 daralarak 7.8 milyon hektardan 6.8 milyon hektara geriledi. Son 15-20 yıla baktığımızda tablo çok daha vahim.

Son 5 yılda üretim miktarı ise yüzde 16 düşerek 22.6 milyon tondan 19 milyon tona indi. Geçen yıl kuraklık etkisiyle buğday rekoltesi TÜİK’e göre 17.7 milyon ton seviyesine düşerken, sektör paydaşları resmi verinin aksine rekoltenin en iyi ihtimalle 14-15 milyon ton olduğu konusunda hem fikir.

Türkiye’de artan nüfus ve buna paralel artan tüketime karşın tarımsal üretim aynı hızda artmıyor. Maalesef yıllar itibariyle bazı ürünlerin üretiminde gerilemelere şahit oluyoruz.

Artık “paramız var ki alıyoruz” dönemi sona erdi. Mevcut konjonktürde ithalat hem daha riskli hem de eskiye göre çok daha yüksek maliyetli.

O yüzden çok sayıda ülke kendi iç dinamiklerini gözeterek tarımsal üretimi artırmak adına çiftçisine ek destek ve sübvansiyonlar sağlıyor.

Yeni dönemde tarım stratejisini gözden geçiren birçok ülke, günün şartlarına göre mevcut planlarını revize ediyor.

Ülkeler, tarımsal üretimin sürekliliğini sağlamak adına yeni kırsal politikalara kafa yoruyor.

Tarımı sırtında bir yük olarak görmek yerine ekonomisini sırtlayacak bir konuma oturtan ülkeler, üretimden tüketime kadar değer zincirinin tüm halkalarında altyapıyı destekleyerek teknolojik yatırımların önünü açıyor.

İşin girdi maliyeti ve üretici fiyat istikrarı kısmına girmiyoruz bile…

Rekabetin had safhada olduğu küresel koşullarda Türkiye’nin de sektör paydaşlarıyla ortak akıl çerçevesinde tarımda daha proaktif bir politika izlemesi gerekiyor.

Gıda fiyatları tüm zamanların zirvesinde

FAO Gıda Fiyat Endeksi Şubat'ta aylık bazda yüzde 3.9 artarken, yıllık bazda yüzde 24.1 yükselerek 140.7 puana çıktı. Böylece küresel gıda fiyatları tüm zamanların en yüksek seviyesini gördü.

Endeksteki artışı bitkisel yağ, süt ve süt ürünleri fiyatları tetiklerken, tahıl ve et fiyatları da yükselişini sürdürdü. Yaygın olarak ticareti yapılan gıda ürünlerinin uluslararası fiyatlarındaki aylık değişiklikleri takip eden Endeks, 5 alt gruptan oluşuyor.

FAO Tahıl Fiyat Endeksi Şubat’ta aylık bazda yüzde 3 artarken yıllık bazda yüzde 14,8 arttı.

Bitkisel Yağ Fiyat Endeksi ise aylık bazda yüzde 8,5 yükselişe sahne olurken, yıllık bazda yüzde 36,8 artarak rekor kırdı.

Süt Ürünleri Fiyat Endeksi, 6 aylık yükselişini Şubat ayına taşıyarak aylık bazda yüzde 6,4 artarken, yıllık bazda yüzde 24,8 yükseldi.

Et Fiyat Endeksi de aylık bazda yüzde 1,1 ve yıllık bazda yüzde 15,3 artarken, Şeker Fiyat Endeksi ise aylık yüzde 1,9 düşüşe karşın yıllık bazda yüzde 10.4 yükseldi.

Rusya-Ukrayna savaşının tarım emtia fiyatlarında yarattığı sert etki FAO’nun Şubat verilerine tam manasıyla yansımadı. Jeopolitik şokun FAO Gıda Fiyat Endeksine asıl etkisini Mart ayı verilerinde daha net şekilde göreceğiz.

İhracatta kısıtlama hamleleri

Son yıllarda arz talebi karşılamadığı zaman ya da fiyatlarda sert yükselişler yaşandığında en sık başvurulan yolların başında ihracat kısıtlamaları geliyor.

Hatırlasanız 27 Ocak tarihinde Resmi Gazete'de yayımlanan düzenlemeye göre, Tarım ve Orman Bakanlığı 20 tarımsal ürünün ihracatında dönemsel düzenlemeler yapmaya yetkili kılındı. Bir başka deyişle ihracata kısıtlama yetkisi verildi.

İşte o tebliği kapsamında geçtiğimiz günlerde dökme zeytinyağı, fasulye ve kırmızı mercimek ihracatına kısıtlama tedbirine gidildi. Önümüzdeki günlerde arzda sıkıntı yaşanan ve fiyatı artan bazı ürünlerde de benzer kararlar alınırsa şaşırmayalım.

Tarım yüzde 2.2 küçüldü

Tarımda yerli üretim ve kendi kendine yeterlilik konusunu yazmışken, TÜİK'in 2021 yılının son çeyreğine ilişkin dönemsel gayrisafi yurtiçi hâsıla verilerini de hatırlatalım.

Türkiye ekonomisinin yüzde 11 büyüdüğü 2021 yılında tarım sektörü yüzde 2.16 küçüldü. Tarım sektörü her ne kadar 2021’in son çeyreğinde yüzde 3.3 büyüme kaydederek ekonomiye 0.17 puan pozitif etkide bulunsa da yılın tamamında ekonomiye olumsuz etkisi 0.14 puan oldu.

Aslına bakarsanız bu küçülme bizim açımızdan pek de sürpriz olmadı. 2021 yılı içerisinde tarımda daralmayı tetikleyen pek çok faktör oluştu.

Başta kuraklık olmak üzere olumsuz iklim şartları yüzünden azalan üretim, hayvancılık tarafındaki maliyet/fiyat istikrarsızlığı nedeniyle kapasitesi düşen işletmeler, yüksek girdi maliyetleri yüzünden başta gübre olmak üzere azalan girdi kullanımı ve geliri düşen çiftçinin harcamalarda kesintiye gitmesi gibi pek çok faktör tarımdaki büyümeyi frenleyen etkenler arasında yer alıyor.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com

Diğer Yazılar

Gıda terörü tam gaz
İRFAN DONAT - Bloomberg HT Tarım Editörü Gıdada taklit ve tağşişin maalesef önüne geçilemiyor. Bal görünümlü glikoz şurubu, at ve eşek etinden köfte ve lahmacun, pamuk yağı karıştırılmış zeytinyağı derken bir dönem merdiven altı diye tabir edilen milyarlarca liralık sahte gıda ekonomisi artık...