Bloomberght
Bloomberg HT Görüş Kerem Alkin Bankacılık sektörü seçim sonrasına hazırlıklı olsun
Kerem Alkin
Kerem Alkin

Bankacılık sektörü seçim sonrasına hazırlıklı olsun

Giriş: 14 Haziran 2011, Salı 07:49
Güncelleme: 14 Haziran 2011, Salı 07:59

Bankacılık sektörü seçim sonrası, daha da meşakkatli döneme kendini hazırlasın, banka dışı finans kurumları da sırada

12 Haziran genel seçimlerinden 3. kez tek başına ve 1950’lerin Demokrat Parti iktidarının da rekorunu kırarak, iktidar olarak çıkan AK Parti, ekonomi çevrelerinin en olumlu senaryo olarak algıladığı bir seçim başarısı ortaya koydu. Piyasa profesyonellerinin yüzde 50’ye yakın bir bölümünün başarılı siyasi senaryo olarak algıladığı seçim sonucu, 300 ile 329 milletvekili arasında, AK Parti’nin tek başına iktidar olduğu, 3 partinin mutlaka Meclis’e girdiği, AK Parti Anayasa değişikliği için konsensüs arayacağı bir senaryoydu. Aynen bu senaryo gerçekleşti. Piyasa profesyonellerinin yüzde 30’u ise, 276-300 milletvekili arasında AK Parti’nin tek başına iktidar olduğu, 3 partili bir Meclis’i olumlu senaryo olarak algılamaktaydı.

Sonuç olarak, yüzde 80’e yakın bir piyasa profesyonelinin umut ettiği, konsensüslü Anayasa değişikliği süreci gerçekleşti. Bununla birlikte, piyasa profesyonelleri büyük bir çoğunluklu beklenen bu senaryonun gerçekleşmesi halinde bile, döviz kurları, faiz ve hisse senedi piyasası üzerinde sınırlı bir iyileşmenin de altını çizmekteydiler. Nitekim, 2. el bono-tahvil faizi yüzde 8,89’dan 8,80-8,81’e, dolar kuru da 1,5770 TL’den, en fazla 1,5685 TL düzeyine kadar geriledi, ardından 1,5730 TL’ye çıktı. Euro kuru 2,26 TL, İMKB ise 64 bin puan civarında bir dar bantta takıldı, kaldı. Yani, piyasa profesyonellerinin beklentisi çerçevesinde, iyimser senaryo gerçekleşmiş olsa da, piyasa fiyatlandırma tepkisi sınırlı kaldı.

Yoksulluk ve işsizlik edebiyatı değil; bu sorunlara yönelik çözüm ümidi siyasi prim yaptı

Muhalefet ve özellikle CHP, yoksulluk ve işsizlik sorununa yönelik olarak, AK Parti’yi ciddi anlamda eleştiren bir söylem gerçekleştirmiş olsalar da, AK Parti’nin daha proje odaklı seçim stratejisi, her ne kadar bu projelerin istihdam ve büyümeye katkısı çok net hissedilemediyse bile, umut verici yönüyle daha kabul görmüş gözüküyor. Bununla birlikte, AK Parti açısından, artık makro ekonomik reformları sürekli dile getirmekten çok, mikro alanda daha rekabetçi bir ekonomi oluşturabilmek adına yapılması gerekenlerin daha fazla dile getirildiği ve kurgulandığı bir çaba beklentisi açıkça hissediliyor.

İşte bu noktada, seçimden güçlü bir tek parti iktidarı olarak çıkmış olan AK Parti’nin, yeni hükümette oluşturacağı yeni bakanlık yapısı, bakan yardımcılığı kurumu, iş dünyasında merak konusunu oluşturmakta. Bakanlıkların yeniden yapılandırılması ne zaman tamamlanacak, bu yeni bakanlıklara kimler atanacak, bakan yardımcılığı görevi kimlere verilecek; iş dünyası bu soru başlıklarının altını doldurmaya çalışacak. Finansal piyasalardaki profesyoneller açısından ise, öncelikler bir miktar farklılaşıyor.

Siyasi zaferin para politikası kararları üzerindeki etkisi tartışma konusu

Yurtiçi ve yurtdışı finans piyasası uzmanları ve profesyonelleri açısından, finansal istikrar riskini temsil eden cari açık konusu ve mayıs ayında yükselmiş olan yıllıklandırılmış manşet enflasyon önemli bir sorun teşkil ediyor. 13 Haziran günü saat 10’da açıklanan nisan ayı cari açık rakamının 63,4 milyar dolara dayanmış olması, hoş bir gelişme olmasa gerek. Piyasa profesyonelleri, hızla genişleyen cari açığa yönelik etkili çözüm için, gerekirse Türk ekonomisinde resesyona yakın ölçüde, ekonominin soğutulması gerektiğini, yani, ekonomik büyüme hızının gerekirse yüzde 2 düzeyine kadar yavaşlatılması gerektiğini, bu sonucun elde edilmesi için de, Merkez Bankası’nın eninde sonunda para politikası faiz oranını arttırmak zorunda kalacağını belirtiyorlar.

AK Parti’ye yakın iş çevrelerinde ise, pek çok gerekçeye bağlı olarak, Merkez Bankası’nın temel para politikası faiz oranını arttırmasına sıcak bakılmıyor; hatta, Başbakan Erdoğan’ın ‘sıfır reel faiz’ beklentisi destekleniyor. Bu nedenle, faiz oranlarını arttırarak, yani tüketicileri tüketmek yerine, daha iyi bir faiz geliri beklentisi ile, tasarruf etmeye teşvik etmek yerine, faiz dışı yöntemlerle ve araçlarla ekonominin soğutulmasına yönelik beklenti ağır basıyor.

Buna göre, konut sektöründe kullanılan kredilerde, yüzde 25 özkaynak şartının gerekirse yüzde 40’a kadar yükseltilmesi, kredi kartıyla alışverişte taksitlendirme adedinin 3’le sınırlandırılması, Merkez Bankası’nın zorunlu karşılık oranlarını daha da arttırması, Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’nun bankaların topladıkları TL ve döviz mevduatına uygulanan mevduat sigorta priminin yükünü arttırması, kredilere uygulanan Kaynak Kullanımı Destekleme Fonu (KKDF) kesintisinin ve çeşitli masrafların yükünün arttırılması gibi seçenekler var. Özellikle, Merkez Bankası’nın bugünkü yönetiminin de, kimi gerekçeler ile, seçimlerden zaferle çıkmış olan Başbakan Erdoğan’ın ‘sıfır reel faiz’ beklentisi nedeniyle, temel para politikasını yükselterek ekonomiyi soğutma seçeneğini en son kademeye bırakmayı tercih edebileceği konuşuluyor. Ekonomi yönetiminin 4. veya son kademeye bırakmayı düşündüğü diğer başlık ise, ekonominin soğutulması için mal ve hizmetlere uygulanan dolaylı vergilerin arttırılması.

Üzerinde durulması gereken bir diğer kritik önemdeki husus, son bir aydır Merkez Bankası’nın banka dışı finans kurumları olarak, leasing, factoring ve tüketici finansmanı şirketlerini de mercek altına aldığı gerçeği. Ekonomide banka kredilerindeki hacimsel genişleme kontrol altına alınırken, banka dışı finansman kuruluşlarının kredi imkanları eğer çok artar ise, Merkez Bankası, bu kuruluşlarının kaynaklarına da ciddi zorunlu karşılık uygulaması getirmeye hazırlanıyor.

Ek vergi düzenlemesi şimdilik öncelikli seçenek değil

Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın 12 Haziran genel seçimlerinin gerçekleştiği hafta gerçekleştirdiği açıklamalarda gözlenen detaylar, dört kademeli bir önlemler paketinde, KDV ve ÖTV artışı ile iç talebi yavaşlatarak, cari açık ve enflasyonla mücadelenin, ilk üç kademedeki önlemler yeterli olmaz ise, 4. kademede devreye girebileceğini gösteriyor. Yani, bugünkü ekonomi yönetiminin, seçimlerde yine iktidar kalmaları halinde, seçim sonrası önlem paketinde çeşitli mal ve hizmetlere yönelik KDV ve ÖTV artışı hedefi öncelikli gündem maddesi değil. Bu durum, muhakkak ki, ticaret kesimini memnun edecektir.

Yani, beyaz eşya, elektronik eşya ve otomobil üreticileri, ithalatçıları ve satıcıları açısından ufukta ek bir vergi yükü riski şimdilik gözükmüyor. Bununla birlikte, lüks tüketim malları için de bir ÖTV ayarlaması, belirli bir bedelin üzerindeki ürünler veya belirli bir CC’nin üzerindeki arabalar için böyle bir ek ÖTV yükü gelebilir meselesi de dar bir ekonomi çevresinde konuşuluyor.

Bankacılık üzerinden ekonomi soğutulmaya devam edebilir

Seçimlerden sonra, hem Merkez Bankası, hem BDDK, hem de TMSF’nin devrede olacağı, ya da olabileceği bir ek önlem paketi, tartışılıyor ve bekleniyor. Bankaların kaynak maliyetlerini yükselterek ve hareket alanlarını bir miktar daha kısmaya yönelik tedbirler şaşkınlıkla karşılanmayacak. Hatta, bankalar da bu beklentiyle, ya da bu beklentinin müşteri nezdinde hayat bulmasını gözlemleyerek, adeta seçimlere doğru kredi satışını hızlandırmış durumdalar.

Geçen yıla göre yüzde 36 düzeyinde kalmayı sürdüren kredi hacmindeki artışın sene sonunda yüzde 25’e kadar gerilemesi gerekiyor. Ekonomi yönetimi, özellikle bankaların yılın ikinci yarısında yüzde 25 oranına daha uyan, daha kabullenmiş gözükecekleri bir iş modeli izleyeceklerini öngörüyor. Bu noktada, mevcut ekonomi yönetimine, Türk ekonomisini soğutmak adına ilginç öneriler de var. Bunlardan birisi, kredi kartı taksitlendirmesinin 3 ayla sınırlandırılması. Firma ve bankaların 12 aya kadar ve hatta üstüne çıkan adette taksitlendirmeye gitmeleri, hiç şüphesiz iç talebi kışkırtıyor ve Türkiye’nin olması gerekenden daha hızlı büyümesine sebep oluyor.

Bu nedenle, AK Parti’nin yeniden tek başına iktidar olması halinde (ki bu senaryonun birinci aşaması gerçekleşti) ve mevcut ekonomi yönetiminin görevini koruması koşulu ile, kredi kartı taksitlerinin sınırlandırılmasından, konut sektörüne yönelik tedbirlere kadar, alternatif metotlar masada gözüküyor. Ancak, ekonomi yönetimi ilk etapta, para politikasını daha da sıkılaştırarak, reel sektörden önce, bankacılık sektörünün imkanlarını bir miktar daha sıkıştırmayı deneyecek.