Advertisement

MERKEL, BİZİ İÇERİ AL

Hatırlayacağınız üzere Matrix filmindeki iyi adamların gerçek dünyaya dönüşleri bir telefon aracılığıyla sağlanmaktaydı. Bu dünyayı ve kahramanların dönmeye çalıştıkları gerçek dünyayı Avrupa'ya uyarlamak
mümkün. Bir program içerisinde yaşamaya çalışan AB üye ülkeleri kamu borçlarını kontrol edilemez seviyelere ulaştırınca sistem de arıza vermeye başladı. Avrupa Birliği rekoru olan % 91 Milli Hasıla / Borç oranlarıyla ülkeler fasit döngülere görmeye başladılar. İşte tam da burada devreye Ajan Smith ve benzerleri girdi, ki onlara da derecelendirme kuruluşları diyoruz. Ülkeler borç stoklarını artırdılar, bono arzı faizleri yukarı itmeye başladı. Bankalar kredi mekanizmalarını kısmaya ve alacaklarını toplayamamaya başladılar. Beklentilerin bozulmasıyla tüketim yavaşladı ve ekonomiler yavaşladı. Kamu harcamalarını kısamayan ülkelerin faizleri üzerinde baskı oluşmaya başladı. Baskı arttıkça bankalar bono satmak zorunda kaldılar ve satışlar sürdükçe faizler yükseldi. Borçlanma maliyetleriyle başa çıkamayacağı öngörülen ülkelerin kredi notları düştü, düştükçe bono faizleri yükseldi ve bankalar bono sattılar. Aşağı yönlü spirali bozmak Morpheus'a düşüyordu.

KIRMIZI HAP MI, MAVİ HAP MI ?

Kurtarıcı olması beklenen Merkel (Neo), Kahin'den hangi nasihatları aldı bilemem çünkü ne söylendiyse onlar yalnız onun içindi. Morpheus'un teklifi çok açık; mavi hap ya da kırmızı hap. Neo mavi hapı alırsa hiçbirşey olmamış gibi yatağında mutlu bir güne uyanacak ancak, kırmızı hapı alırsa tavşan deliğinin ne kadar derin olduğunu gören Alice'in Harikalar Diyarı'na gidecek. Hap analojimiz aslında tamamen gerçeklere dayanıyor. Ortak bono ya da meşhur adıyla Avrupa bonosu teklifini kabul etmeyen Merkel'e 2010 Mayıs'ında sunulan teklif güncellendi ve yeniden ısıtılarak önüne geldi. Sistem borçları iki renge endekslemeyi öngörüyor. Buna göre, Avrupa'daki borcun % 60'lık kısmı mavi kabul edilecek ve ülkelerin ortak garantisinde olacak. Kendi milli hasılasının % 60'lık kısmı her ülke için garanti altında olacak ve bu borcu temsilen yeni bonolar basılacak. İhraç edilecek bonolara otomatik olarak AAA ratingi verileceği hesaplanıyor. Bu borcun alacaklıları 'senior' ya da Türkçe ifadesiyle ilk alacaklı olacaklar. Cennetin bu kısmı
hayli çekici görünüyor. Diğer yandan borcun % 60'ı aşan kısmı kırmızı kabul edilecek ve garanti altında olmayacak. Her ülke aşkın kısmı kendi riskinde değerlendirecek ve kendi garantisiyle bu bonoları ihraç edecek. Böylelikle ülkelerin belli büyüklükteki borçları korum altına alınmış olacak. Kırmızı bonoların alacaklıları da ikincil dereceden alacaklı kabul edilmiş olacak. Bu çalışmalar sürerken bir yandan da borçları eritme mekanizmaları devrede olacak ve ülkelere makul borç sürdürebilme seviyelerine dönmeye çalışacaklar. Makul seviyeleri için en iyi kılavuz % 60'lık oranın belirlenmesinde de kullanılan Maastricht kriterleri olacak.

VAZOYA DİKKAT ET!

AB'nin birliğini ya da istikrarını vazo olarak nitelersek asıl amaç onu tek parça tutmak ve olabildiğince dengeli şekilde taşımak olmalı. Her bahar temizliğinde silinirken kırılma tehlikesi geçirmesi vazonun kırılganlığını ve onu taşıyanların sakarlığını artırıcı faktörler olarak karşımıza çıkıyor. Bonolara geri dönersek, vazoyu sağlam tutmanın ne gibi zararları ya da zorlukları olabilir sorusunu sormak gerekiyor. Almanya'nın içinde ortak geçen herhangi bir kavrama karşı olduğunu biliyoruz. Normal şartlarda Almanya'nın karşı olması yazıyı burada kesmek için gerek ve yeter şart gibi görünse de diğer maddeleri de inceleyelim. Bir konu, eski bonolarla yenilerin değişimi olabilir. Burada iki yol var; ya big-bang teorisi benzeri ani ve tek elden hepsinin dönüşümü olmalı ya da zaman içinde vadeler geldikçe bir dönüşüm olabilir. Zaman içindeki çözüm yavaş ve etkisiz görülürken, ani değişim de kırmızı borçların soluksuz temerrüde düşme riski taşıyacakları için bir çıkmaz yaratıyor. Borçları kaliteli ve kalitesiz olarak ayırmak -her ne kadar bunlara mavi ya da kırmızı dense de- Avrupa'nın 1/3'ünü çöpe atmak anlamına geliyor. Kimsenin istemeyeceği ya da olmadık risk primleri talep edeceği bir borç ayrımı çoğu politika yapıcıya manasız görünüyor. Almanya, Hollanda ve Finlandiya gibi AAA reytingine sahip ülkelere Yunanistan gibi C notlu ülkelerin riskiyle aynı profile imza atmak istemiyorlar. 2 yıllık faizi % 0.007'ye inen Almanya bununla
karşılaştırılamayacak ölçüde yüksek faiz ödemek istemiyor. Diğer bir zorluk da her ülkenin % 60'lık büyüklüğünün farklı olması. İtalya'nın milli hasılasının Yunanistan'ın 7 katı olmasına rağmen borç yükü 15 kattan daha fazla. Bu da hesap ya da ağırlık sorunu yaratıyor ve sistemi karmaşıklaştırıyor. Birçok engel daha çıkarmak mümkün, öyle görünüyor ki planın revizyonlara ihtiyacı var.

Dikkat edin sayın AB politikacıları, vazoyu kıracaksınız. Ancak mesele şu ki, bunca insan söylemeseydi de acaba yine vazoyu kırar mıydınız?