Bu yıl tıp dalında Nobel ödülünü Japon hücre biyologu Yoshinori Ohsumi kazandı. Bilim adamı, hücrenin kendini arındırma ve yenileme faaliyetleri üzerine yaptığı çalışma ile bu ödüle layık görüldü. Hücrenin bu faaliyetine verilen ad 'otofaji'. Türkçeleştirmek gerekirse: 'öz-yeme' diyebiliriz.

Hücre böylece kendi içinde bozulan kısımlarını yenileyerek sağlam kısımları ayrıştırıyor ve onlardan enerji elde ederek yeni hücrelerin yaratılmasını sağlıyor.

Buraya kadar zorlanarak ve amatörce takip ettiğim bir disiplinden biraz daha aşina olduğum bir alana geçiş yapabilirim. Negatif faizler ve makro koşullara etkisi. Buradan hareketle de bankacılık sektörüne nasıl bir darbe vurabileceği.

Öncelikle, faizleri nominal olarak telaffuz etmeye alışık olduğumuz için negatif faiz tartışmasında her zaman karşımıza çıkan argüman eksi seviyelerin makul olmadığı. Ne var ki paranın değerinin enflasyona yenilmemesi için uyguladığımız pozitif reel faizi kanıksamış durumdayız. Keza iktisatta paranın getirisi faizdir. Bir yerde, enflasyon ile paranın erimesine fikren yakınız ancak yarın fiyatlar düşecekse bugünden bir bedel ödemeyi akli bulmuyoruz.

Negatif faizin aslına bakılırsa yeni bir uygulama olmadığı ve paranın bulunduğu günden bu yana farklı formlarda uygulandığını hesaba katmak gerekiyor. Altın paralar gümüş olurken, paralar tağşiş olurken, diğer bir deyişle kağıt para ekonomisi yokken yapılan da benzer bir uygulamaydı. Paranın altından halıyı çekmek, temelini sarsmak ya da başka bir deyişle devalüe etmek bugünkü karmaşıklıkta olmasa dabaşlı başına bir 'debasement'.

Tarihimizde ilk tağşişin daha sonra 'Fatih' unvanını alacak Sultan Mehmed tarafından 571 yıl önce bilinçsiz bir şekilde (kendisi 12 yaşındaydı) yapıldığını düşünecek olursak, paranın değerini düşürme işine aşinayız. Tıpkı Roma İmparatorluğu'nda 'Dinar'ın değerinin düşürülmesi gibi. Birçok tarihçi imparatorluğu yıkanın bu olduğu görüşünde. Tartışmaya açık...

Peki günümüz medeniyetini ülkelerin rekabetçi devalüasyonu ya da negatif faizler getirebilir mi?

Rekabetçi şekilde paranın değerini düşürme hamleleri ya da korumacı ticari zihniyetin bir medeniyet batıracak olmasa da filmi geri sarabilecek gücü olduğunu düşünmekle beraber negatif faizler için aynı kanıda değilim. Elbette ki farklı nedenlerle parasının değerini düşüren kapalı ekonomileri paracı & kapitalist ekonomilerle karşılaştırmak değil amacım. Meşrebince devalüasyonun bilindik bir uygulama olduğunu hatırlatmak istedim sadece.

Negatif faizlere gelince...

Verimlilik düşüyor. Gelişmiş ülkelerdeki çalışan nüfus yaşlanıyor. Tasarruflar arttı, borçlar yüksek ve harcama eğilimi düşüyor. Eşitsizlik yükseliyor. Dünya ticareti geriliyor. Tüm bunlara yapısal tedbirler bulmak gerekli ancak bunların hiçbiri 1-5 yılda sorunları çözmeyecek. Yaşlanan Japonlara karşı bildik bir çözüm olmadığı gibi eğitim ile bir nesli kalkındırmak da en az 10-15 yıl demek. İşte tüm bunlar olurken, reel faizlerin seviyesini kontrol ederek harcamayı ve yatırımı uyarmaya çalışmak benim aklıma gelen en kestirme çözüm. Daha önce de paranın temelini sarstık dünya vatandaşları olarak, şartlar gerektirdikçe yeniden yapabiliriz. Sözün kısası, günümüz koşullarında birçok gelişmiş ekonomi için negatif faizleri mümkün ve hatta zorunlu buluyorum. Pozitif reel faiz ödeyerek zaten yara almış yatırım / tasarruf dengesini doğru yönetmek bana göre mümkün olmadığı gibi, kredi maliyetlerini olabildiğince aşağı çekmek de yapılması elzem işlerden biri.

Soru şu: Sermaye sahibi için gönüllü sermaye kıyımı anlamına gelen bu politika bankalara Nobel getirir mi ve politikacıları tahttan indirir mi?

Advertisement