Advertisement

Hepimiz olağanüstü bir dönemden geçtiğimizin farkındayız.

Özelikle pandemi süreciyle birlikte arz ve talep dengesinin bozulduğu, fiyatlarda aşırı oynaklığın yaşandığı ve küresel ticarette oyun planlarının değiştiği bir ortamdayız.

Söz konusu oynaklığa tarım sektörü açısından bir de iklimsel sürprizleri ekleyin.

O zaman gıda tarafında denklem daha da çok bilinmeyenli bir hale geliyor.

Bu durum, dünyanın neredeyse her ülkesi için geçerli.

Ama Türkiye’yi bu konuda diğer ülkelerden daha da olumsuz ayrıştıran bir konu var.

Nedir o?

Kendi iç dinamikleri ve kırılganlıkları…

Tarımsal üretimden pazarlamaya kadarki süreçte yıllardır çözülmeyi bekleyen ama bir arpa boyu yol alınamayan kronik sorunlar belki de en yumuşak karnımız.

İthalata dayalı bir tarımsal üretim modelinde yüksek girdi fiyatları, çiftçisinden sanayicisine kadar herkes üzerinde çok ciddi baskılar yaratıyor.

Mevcut koşullarda Dolar ve Euro ile üretilen ürünleri, Türk Lirası bazında satmaya çalışmak çok sürdürülebilir bir durum değil.

Zira önce üretici fiyatlarında yaşanan artışlar ardından ister istemez er ya da geç tüketici fiyatlarına yansıyor.

O yüzden de genelde enflasyonda golü sık sık gıda tarafından yiyoruz.

Söz konusu riskler, üretimdeki plansızlık, ölçek ekonomisinden uzak ve dağınık bir yapı ile verimlilik tarafındaki kayıplarla birlikte daha da artıyor.

Pazarlama kanallarında yaşanan sorunlar da yine sağlıklı fiyat oluşumlarının önündeki en büyük engel.

Tüm bunları üst üste koyduğunuzda tarım ve gıda sektöründe istikrarlı ve öngörülebilir bir büyümeden bahsetmek pek mümkün olmuyor.

Kağıt üzerinde büyüme olsa dahi bunun kırsaldaki refaha katkısı ya da çiftçi üzerindeki pozitif etkisi oldukça sınırlı kalıyor.

TARIM VE GIDADA KÜRESEL GÖRÜNÜM

Tarım emtiasındaki güncel gelişmelere baktığımızda genel manada küresel gıda fiyatlarındaki artışın ivme kazanmaya devam ettiğini görüyoruz.

Önümüzdeki aylarda küresel gıda fiyatlarının belirli bir süre kalıcı olarak en yüksek seviyelere ulaştığını görmek sürpriz olmayacak.

Potansiyel olarak enflasyonu küresel manada çok konuşacağız.

Pandeminin olumsuz etkilerini ortadan kaldırma veya azaltmaya yönelik adımların atıldığı bir ortamda, söz konusu trend, tüketicilerin harcama gücünü azaltabilir. Bu da ister istemez arz-talep dengesini bozacaktır.

Yani tüm dünyayı yine kriz niteliğinde bir sarmal bekliyor dersek yanlış olmaz sanırım.

PEKİ NEDEN?

Bu senaryonun olasılığını artıran farklı etkenler ve faktörler var.

Hem iklim değişikliğine yönelik riskler hem tüketici talebindeki düşüş hem de ham madde girdileri ve işçilik gibi diğer maliyetlerde yaşanan artışlar göz önüne alınırsa arz tarafında kısmi daralmalar yaşanabilir.

Bu yıl henüz tam olarak gündemde yer almasa da kuraklık, Türkiye dahil pek çok bölgede üretimi olumsuz etkileyecek gibi gözüküyor.

Bu senaryolar dünyanın farklı bölgelerinde daha fazla dillendirilmeye başlandı bile.

Örneğin küresel piyasalarda kuraklık ve diğer olumsuz hava koşulları, mısır ve şeker üretim beklentilerini azalttı.

Ve yakın zamanda daha sık konuşulmaya başlanan La Nina hava durumu, dünyanın farklı bölgelerinde senaryoyu daha da kötüleştirebilir.

HANGİ ÜRÜNLERİN FİYATI ARTIYOR?

Şeker tarafına baktığımızda vadeli işlemlerde altı aylık yükseliş sürdü…

Soya fasulyesi Eylül'de iki yılın en yüksek seviyesini gördü.

Mısır, 3’üncü çeyrekte yüzde 11 artış gösterdi.

Bütün bunlar bir şekilde tabağımıza da yansıyor ve yansıyacak.

ABD Tarım Bakanlığı (USDA), yayınladığı son küresel arz ve talep aylık tahminlerinde özellikle tahıl fiyatlarındaki artışa dikkat çekiyor.

Buğday, en göze çarpanlar arasında…

Geçtiğimiz haftalarda kuraklık etkisiyle Şikago Borsasında buğday vadeli işlemlerinde beş yılın en yüksek seviyeleri test edildi.

Tabi bu gelişmelerin domino etkileri de görülmedi değil.

Şikago borsasında buğday fiyatlarının yukarı yönlü hareketinin etkisiyle Rusya’nın buğday ihracat fiyatları yükselişe geçti.

Avrupa’nın ekmek sepeti” olarak nitelenen Ukrayna’da da benzer bir trend söz konusu.

Arpa fiyatlarında benzer bir yükseliş yaşandı.

Domino etkisi bununla sınırlı kalmadı.

Soya fasulyesi de neredeyse en yüksek seviyesine tırmandı…

Mısır da benzer senaryolarla yükseliş trendinde…

Dikkat ettiyseniz ürün bazında fiyatları özellikle yazmadık. Zira oynaklık oldukça yüksek seviyede ve her gün çoğunlukla yukarı yönlü değişiyor.

FAO VERİLERİ YÜKSELİŞİN SÜRECEĞİNE İŞARET EDİYOR

Aslında Birleşmiş Milletler (BM) Tarım ve Gıda Örgütü’nün (FAO) son yayınladığı Eylül ayına yönelik Küresel Gıda Fiyat Endeksi, zaten önümüzdeki aylarda bizi bekleyen risklerin öncü göstergesi niteliğinde.

Küresel gıda fiyatları Eylül ayında yüzde 2,1 artarak son dört aylık yükseliş trendini sürdürdü.

FAO Gıda Fiyat Endeksi, yıllık bazda yüzde 5 yükselerek 97,9 seviyesine ulaştı.

Endeksin alt başlıklarına bakıldığında, bitkisel yağ ve tahıl grubundaki fiyat hareketleri dikkat çekerken, söz konusu ürünlerin fiyatlarındaki yükseliş Ekim ayı itibariyle de hızla devam ediyor.

SON 6 YILIN EN YÜKSEK SEVİYELERİNE HAZIR OLUN

Uluslararası kurumların raporlarına bakılırsa son 4 aydır yükselişini sürdüren küresel gıda fiyatlarındaki yukarı yönlü trendin devam edeceği öngörülüyor ki “yıl sonuna kadar, 2014'ten bu yana en yüksek seviye olan Ocak ayının üstüne çıkabilir” şeklinde uyarı niteliğinde bir beklenti hakim.

Yani önümüzdeki aylarda, küresel manada son 6 yılın en yüksek gıda fiyat seviyelerini konuşabiliriz.

Aslına bakarsanız küresel üretim tarafında arz ve stoklarda bugünden yarına dramatik bir değişimden söz etmek mümkün değil. Hatta bazı ürünlerin stok devrinde artışlar söz konusu ama pandemi süreci ezberleri bozmuş gözüküyor.

Ülkelerin gıdayı “milli bir güvenlik meselesi” olarak algılayarak, korumacı bir politika izlemesi ve stokları artırmaya yönelmesi fiyatların artışında önemli bir faktör.

TÜRKİYE’Yİ NASIL BİR SÜREÇ BEKLİYOR?

Konuya yeniden Türkiye özelinde bakarsak iki kat kırılganlık bizi bekliyor.

İlki mevsim itibariyle özellikle yaş meyve ve sebze tarafında fiyatların arttığı bir döneme giriyoruz ki Ekim ayından itibaren bunu daha net şekilde hissetmeye başlayacağız.

Ancak bu yıl diğer yıllardan farklı olarak tahıl grubu ve bitkisel yağlar ile hayvansal ürünler tarafında da sert bir yükselişe şahit oluyoruz ve olmaya devam edeceğiz.

Zira söz konusu ürün gruplarında kur geçişkenliği oldukça yüksek oluyor ve kurdaki yukarı yönlü seyre bakılırsa olmayı da sürdürecek.

Hatta çiğ süt başta olmak üzere bazı ürünlerde artan maliyetlerin hala sadece çiftçinin sırtında olduğunu da not düşelim.

HANGİ SENARYOLAR MASADA?

Türkiye’de gıda enflasyonuyla birlikte gündeme gelen ana başlıklar üç aşağı beş yukarı tahmin edilebilir senaryolar.

Çarşı, pazar ve marketlerde yüksek gıda fiyatlarıyla karşılaşacağız ve alım gücüne paralel olarak tüketim tarafında kısmi de olsa daralmalar yaşanacaktır.

Bu durumdan memnun olmaya kesim sadece tüketiciler değil. Özellikle sanayici tarafında tıpkı geçtiğimiz yıllarda olduğu gibi artan fiyatları perdelemek adına gramajlarda düşüşler yaşanabilir.

Buna da aslında bir nevi örtülü enflasyon desek yanlış olmaz.

Artan fiyatlar ve tüketicinin azalan alım gücü, maalesef bu işin sahtekar ve hilekarları açısından uygun bir ortam yaratıyor. Her ne kadar Meclis’te yeni yasa teklifinin bugün yarın geçmesi beklense de taklit ve tağşiş tarafında artış yaşanacağını tahmin etmek zor değil.

Bu yılın başlarında patates, kuru soğan ve limonda şahit olduğumuz “ön ihracat iznialtındaki ihracata yönelik kısıtlama ve sınırlamalara bu yıl fiyatı aşırı yükselecek ürünlerde yeniden şahit olmamız sürpriz olmaz.

Diğer senaryo ise fiyatları artan ürünlere yönelik ithalat kapılarının açılması ve gümrük vergilerinin düşürülmesi

Daha uç senaryoda ise umarız olmaz ama tanzim satış noktalarının yeniden gündeme gelmesi yer alıyor.

TÜRK İŞ’İN GIDA ENFLASYONU YÜZDE 20,6

Biliyorum çok yazı uzadı…

Farkındayım…

O yüzden bugün açıklanan bir veriyi daha paylaşıp noktalayalım.

TÜRK-İŞ (Türkiye İşçi Sendikaları Konfederasyonu) çalışanların geçim şartlarını 33 yıldan bu yana aralıksız olarak her ay düzenli olarak yaptığı “açlık ve yoksulluk sınırı” araştırması sonuçlarını yayınladı.

Ekim 2020 Açlık ve Yoksulluk Sınırı” sonuçlarına göre, dört kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken aylık gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 2.482,28 TL oldu. Geçen yılın aynı döneminde söz konusu rakam 2.058,46 TL idi. TÜRK-İŞ’in hesaplamalarına göre, son 1 yılda gıda fiyatlarındaki artış yüzde 20,6 seviyesinde.

Gıda harcaması ile birlikte giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri ihtiyaçlar için yapılması zorunlu diğer aylık harcamalarının toplam tutarı ise (yoksulluk sınırı) 8.085,62 TL. Geçen yılın aynı döneminde bu rakam 6.705,08 TL idi.

Özetin özeti, önümüzdeki aylarda hem Türkiye özelinde hem de küresel manada gıda enflasyonunu daha sık konuşacağız.

Ama gıda enflasyonunun sarsıcı etkisi Türkiye’de daha çok hissedilecek gibi gözüküyor.

Umarım yanılırız…

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com