Bloomberght
Bloomberg HT Görüş İrfan Donat Çiftçinin yem ile imtihanı
İrfan Donat
İrfan Donat
Selçuk Üniversitesi İletişim Fakültesi'nde lisans eğitimi aldıktan sonra, yüksek lisansını Southern Polytechnic State University'de işletme üzerine yaptı. Gazeteciliğe 1997 yılında Milliyet Gazetesi'nde başladı. 2009-2012 yılları arasında Sabah Gazetesi'nde ekonomi editörü olarak çalıştı. Enerji, tarım ve gıda sektörüne yönelik haber, araştırma ve röportajlara imza attı. 2013 yılından bu yana Bloomberg HT'de tarım editörü olarak görev alıyor. Bloomberg HT Televizyonu'nda Tarım Analiz, Akıllı Tarım ve Mevsiminde Tarım programlarını hazırlayıp sunuyor. İrfan Donat, www.bloomberght.com sitesinde de tarım ve gıda sektörüne yönelik köşe yazıları yazıyor.

Çiftçinin yem ile imtihanı

Giriş: 31 Mayıs 2018, Perşembe 12:24
Güncelleme: 01 Haziran 2018, Cuma 08:51

Tarım, son dönemlerde risk ve belirsizliklerin en fazla olduğu, kârın ise en düşük olduğu sektörlerin başında geliyor.

Hayvancılık tarafında ise bu durum çok daha fazla hissediliyor.

Son aylarda kurdaki dalgalanmaya paralel olarak hammaddesinin neredeyse yarısının ithal edildiği kesif yem fiyatlarında ciddi bir artış söz konusu.

Büyükbaş ve küçükbaş hayvancılık tarafından kanatlı sektörüne kadar tüm üreticiler yem fiyatlarındaki artıştan ve piyasadaki istikrarsızlıktan oldukça tedirgin.

Yılbaşından bu yana yem fiyatlarında ciddi artışlardan yakınan üreticilerden aldığımız birkaç kısa mesaj, bu kaygıları daha somut şekilde ortaya koyuyor.

Yumurta sektöründe faaliyet gösteren bir üreticimiz şöyle diyor: “Kanatlı yeminin 2018 yılı başında 1.15 TL/kg fiyatı varken, bugünlerde ithal gelen yağlı tohumlar yani soya küspesi ve ayçiçeği tohumu küspesi fiyatları son 4 ay içerisinde ciddi bir artış gösterdi. Bunun üzerine kur artışı ve bitmek üzere olan mısır stoklarımız (mısır 1.100 TL/ton) da eklenince kendi yemini yapanlar için yem maliyeti 1.75 TL/kg oldu. Ocak’tan bu yana yem fiyatları yüzde 52 arttı. Yumurta üreticileri çok ciddi sıkıntı içerisinde. Toptan yumurta fiyatımız 26 kuruş seviyesinde...”

Bir diğer mesaj büyükbaş süt üretimi yapan bir çiftçimizden: “1 Ocak 2018’de kilogramını 1.19 TL’ye aldığım 23 protein süt yemi önceki gün gelen zamla 1.59 TL oldu. Artış oranı yüzde 33.5 seviyesinde. Üreticinin çiğ süt satış fiyatı ise aynı seviyede duruyor. Hatta sanayici, primdeki artıştan dolayı üreticiden aldığı çiğ süt fiyatını 5 kuruş geriye çekmeye çalışıyor...”

Çiftçimizin mesajı devam ediyor: “TMO devreye girerek yem sektörü için 200 bin ton vergisiz mısır ithalatı için ihaleye girdi. Bu hamle ile mısır fiyatları gerileyecektir. Arpa ve buğdayda yeni hasat ile birlikte fiyatlar aşağıya geriledi. Sadece fiyatı artan soya küspesi, onun da tonu 525 dolar seviyesinde. Fiyatı artan hammaddelerin yem içindeki oranı ile fiyat artışı arasında büyük fark var. Yem sanayicileri yüzde 30’un üzerinde zam yapmalarının gerekçelerini hammadde bazında açıklayabilirler mi? Çiğ süt fiyatlarında olduğu gibi ulusal yem konseyi kurulsa ve fiyatlar sabitlense, nasıl olur, ne derler?”

Küçükbaş hayvancılık tarafında üretim yapan bir diğer üreticimiz ise gönderdiği mesajda Ocak ayında 53 TL olan kuzu büyütme yeminin Mayıs ayı itibariyle 68 TL’ye çıktığını belirterek yılbaşından bu yana yüzde 28’lik bir zamla karşılaştıklarını söylüyor.

Yine toklu besi yeminin Ocak’ta 51 TL seviyelerinden Mayıs’ta 67 TL’ye kadar yükseldiğini belirten üreticimiz yılbaşından bu yana artışın yüzde 32’yi bulduğunu kaydediyor.

Konuyu somutlaştırmak adına sadece birkaç mesajı sizinle paylamak istedik.

Şimdi gelin Türkiye Yem Sanayicileri Birliği Başkanı Ülkü Karakuş’un paylaştığı rakamlar üzerinden Türkiye’deki karma yem sektörünün genel bir görünümüne bakalım…

2017 yılı itibariyle Türkiye’de yaklaşık 25 milyon ton yem üretimi gerçekleşmiş.

Bunun 13 milyon tonluk kısmı büyükbaş ve küçükbaş hayvancılığın, 9-10 milyonluk kısmı ise kanatlı sektörünün yem ihtiyacını karşılıyor.

Bir de kendi yemini yapan üreticilerin yaklaşık 2 milyon tonluk bir üretimi söz konusu.

Gelelim işin en hassas ve hatta kırılgan tarafına.

Bu söz konusu üretimi gerçekleştirmek adına Türkiye, 2017 yılında 12 milyon tonu aşkın yem hammaddesi ithal etti.

Soya, ayçiçek, DDGS ve yem katkı maddeleri gibi birçok üründe büyük oranda ithalata bağımlı durumdayız.

Ve bu ithalata 3,7 milyar dolar gibi çok ciddi bir miktarda para ödedik.

Raporlara göre Türkiye'nin her yıl ortalama ithal yem hammadde ihtiyacı 500-600 bin ton civarında artıyor.

Mayıs ayı sonu itibariyle söz konusu hammadde fiyatlarındaki artışın yüzde 40-45 civarında olduğunu belirten Ülkü Karakuş, Ocak ayı başında 3,74 olan Dolar/TL seviyesinin bugünlerde 4,55 seviyelerinde seyrettiğini hatırlatıyor.

Karakuş, “Burada da yaklaşık yüzde 21 civarında bir artış söz konusu. Bunların ikisini topladığınızda yağlı tohumlarda yüzde 50’yi aşan oranlarda fiyat artışları medyana geldi” diyor.

Görüldüğü üzere konu dönüp dolaşıp yerli üretimdeki sorunlara, plansızlığa ve bir türlü ortaya konamayan stratejilere dayanıyor.

50-60 yıl önce hayvanlar meralarda gezinirken bugün hayvancılık açısından kritik önemdeki meralar maalesef devre dışı bırakılmış durumda. 11 milyon hektara kadar gerileyen meralarda ne ıslah çalışmaları yeterli ne de mevzuatları yeniden düzenleyerek çiftçinin daha etkin şekilde kullanımına açmanın çabası var.

Başta yerli mısır ve soya üretimini artırmaya yönelik planlamalar çerçevesinde ekilebilir ve sulanabilir tarım arazileri maalesef etkin şekilde kullanılamıyor.

AKILLARA TAKILAN SORULAR

Türkiye’de biz bu yemleri üretip, hem yurtdışındaki çiftçiler yerine bizim kendi çiftçilerimizi desteklesek, hem de GDO’suz üretim yaparak tüketici açısından akıllardaki soru işaretlerini de ortadan kaldırsak olmaz mı?

Çok mu hayal kuruyorum?

Soya, mısır ve pamuk aynı kuşakta ekiliyor ve bunlar birbirinin rakibi ürünler olarak nitelenebiliyor. Hangisine daha fazla destekleme verilirse çiftçi o ürünü ekmeye yöneliyor. O zaman burada soya üretimini artırmak adına başka bir destekleme modeli ya da strateji geliştirilemez mi?

Hayvansal ürünlerin üretim ve tüketiminde gelecek 10 yıldaki artış beklentisi ve projeksiyonlara bakıldığında yem sektörü için de bu kapsamda bir projeksiyon yapılıyor mu? Bir strateji geliştiriliyor mu?

Bu konuda sektör temsilcileri ile bakanlık arasında orta ve uzun vadeli politikaların oluşturulması noktasında çalışmalar yapılıyor mu?

KABA YEMDE NİCELİK VE NİTELİK SORUNU

Türkiye'de en fazla tarımı yapılan yem bitkileri yonca, fiğ, korunga ve silajlık mısır olarak öne çıkıyor.

Ancak kaba yemde hem nicelik hem de nitelik sorunları hala devam ediyor.

Türkiye’de kaliteli kaba yem açığı üreticileri daha fazla kesif yem kullanımına zorluyor, bu da birim maliyetlerin ve dolayısıyla ürün fiyatlarının artışına neden oluyor.

Sonuç olarak her yıl 3,7 milyar doları başka ülkelerin çiftçilerinin yaptığı üretim için harcıyoruz.

Dolayısıyla damızlık materyal üretiminden yem tedariğine kadar zincirin tüm halkalarındaki eksik ve yanlışlar giderilmediği sürece kırmızı et fiyatlarındaki yüksek seyir, süt fiyatlarındaki istikrarsızlık ve ithalat gündemden düşecek gibi gözükmüyor.

YEM SEKTÖRÜ SON 20 YILDA 3,5 KAT NASIL BÜYÜDÜ?

Türkiye’de yaklaşık 500 yem fabrikası bulunuyor.

Türkiye’de yem sektörü son 20 yılda üretimini 3,5 kat arttırmış. Her yıl ortalama yüzde 5-10 büyüyerek çok yüksek bir üretim artışı yakalanmış.

2018’in ilk 5 ayındaki büyüme performansı yüzde 9 seviyesinde.

Ülkü Karakuş, bu büyümenin temel nedenleri arasında yıllar itibariyle kırsaldan kente göç sonucu küçük aile çiftçiliğinin azalmasını gösteriyor. Eskiden kendi yemini kendi yapan çiftçiler çoğunluktayken artık endüstriyel hayvancılık yapan işletmelerin yem fabrikalarının teknik desteğini alarak hazır yeme yöneldiğini söylüyor.

Mera hayvancılığı yerine entansif hayvancılığın ağırlık kazandığı bir dönemdeyiz.

Karakuş, hayvanların işletme ölçeği büyütülerek kapalı sistemde yetiştirildiğini belirterek, “Eskiden hayvanlar ota giderdi, şimdi ot ve yem hayvanların önüne getiriliyor” diyor.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

Diğer Yazılar

Gıda terörü tam gaz
İRFAN DONAT - Bloomberg HT Tarım Editörü Gıdada taklit ve tağşişin maalesef önüne geçilemiyor. Bal görünümlü glikoz şurubu, at ve eşek etinden köfte ve lahmacun, pamuk yağı karıştırılmış zeytinyağı derken bir dönem merdiven altı diye tabir edilen milyarlarca liralık sahte gıda ekonomisi artık...