İki hafta önce Rönesans’ın doğduğu şehir Floransa’daydık.

Donatello, Michelangelo ve Leonardo da Vinci'lerin şehri…

Medici Hanedanlığının 300 yıl süren hâkimiyetine ev sahipliği yapan kent…

Dört günlük seyahatin ardından sizlere Floransa’da yediğimizi, içtiğimizi anlatmayacağız ama gördüğümüz, okuduğumuz ve duyduklarımızdan bahsetmezsek olmaz.

Çünkü İtalya’nın kırsalında tarım ve gıda sektörüne dair gözümüze çarpan önemli ve ilginç anekdotlar var.

Bu yazıdaki gözlem ve tespitlerimiz sadece son seyahatimize dayalı değil. Daha önce de farklı zamanlarda İtalya'yı ziyaret etme ve kırsalını gözlemleme şansımız olmuştu. O yüzden bu yazımız tüm bu seyahatlerin bir derlemesi niteliğinde.

Son gidişimizde Floransa’nın merkezinden yaklaşık bir saat uzaklıktaki Tuskona Vadisinde üzüm bağlarını ve restoranları ziyaret ettik

Ve İtalya’da yaygın olarak bilinen bir deyişe şahit olduk: “Yemek, İtalya'nın ilk zenginliklerinden biridir.”

Bir ülkenin tarım, gıda ve turizm sektörleri arasında nasıl bir sinerji yarattığını ve işin içine inovasyon ile pazarlama bilimini ekleyip küresel manada nasıl bir marka oluşturduğunu daha net gördük.

Ülkenin tarımsal ihracatı 55 milyar doları aşıyor.

Peki bu ekonominin ardında nasıl bir vizyon var?

Tarımda nasıl bir yol haritası, gıdada nasıl bir strateji izliyorlar?

İtalya'nın genelinde insanların doğduğu yere aidiyet hissi çok güçlü.

Kırsaldan kente göç olgusu dünyanın her yerinde bir sorun olarak karşımıza çıkıyor ama İtalya’da bunun oldukça sınırlı olduğunu öğreniyoruz. Dünya Bankası verileri de bunu teyit eder nitelikte… İtalya’da toplam nüfusun yüzde 29’u kırsalda yaşıyor.

Bu oranın oldukça yüksek olduğunu söylediğimizde konuyu bilenlerden şu yanıtı alıyoruz: “İtalya’da tarım ve gıda sektörü çok önemseniyor. Çiftçinin alım gücü iyi durumda, kırsalda yaşam standardı yüksek. Algı olarak da İtalya'da üretici kesimi değerli, çiftçinin toplumda bir itibarı var.”

Ve bir de şunu öğreniyoruz: “Çiftçiye değer verildiği gibi çiftçinin ürettiği ürün de değer görüyor. Ülkede “yerli ürün” ve “yerel üretim” kalkınmada temel unsurlardan biri olarak konumlandırılıyor. Turizm sektörü, bu yaklaşımı bir fırsat olarak görüyor. Çünkü İtalya, sadece ürettiği ürünü değil, o ürünün hikâyesini de pazarlıyor. Yöresel ürünler coğrafi işaret tescilleri alınarak korunuyor ve bu alandan ciddi bir ekonomik getiri elde ediliyor.”

Tarım ve gıda sektöründe 100 yıl ve üzeri maziye sahip o kadar çok aile işletmesi var ki… İşin başında üçüncü ve dördüncü jenerasyonları görmek kimseyi şaşırtmıyor.

Ülkedeki çiftliklerin yüzde 47'si belirli tarımsal ürünlerin üretiminde uzmanlaşmış. Uzmanlaşma kriterleri belirlenirken bölgeler arası coğrafi şartlar, iklim, toprak ve su yapısı gibi faktörler ve biyoekonomik dengeler gözetilmiş.

Tarımda kooperatifleşme oldukça yaygın ve de etkin şekilde işliyor.

Ezbere ve rastgele üretim yok...

Üretimde standardizasyon, markalı pazarlamada da sürdürülebilirlik yaklaşımı öne çıkıyor ve kimse bunlardan feragat etmiyor.

İşte bu vizyon ve strateji başarıyı da beraberinde getiriyor.

İsterseniz bu söylediklerimizi bazı ürünlerden örnek vererek somutlaştıralım.

TÜRKİYE SATIYOR, İTALYA PAZARLIYOR

Dünya zeytinyağı üretiminin yaklaşık yüzde 10’unu gerçekleştiren İtalya, küresel zeytinyağı ihracatında da yüzde 20 paya sahip.

Yaklaşık 1.6 milyar dolarlık zeytinyağı ihracatı ile İspanya’dan sonra dünya ikincisi olan İtalya, aslında marka algısı açısından dünya birincisi.

Ama İtalya sadece kendi ürettiği zeytinyağını değil ithal ettiği zeytinyağlarını da ihraç ediyor. Türkiye’den yıllar boyu ton bazında dökme zeytinyağı ithal eden ülke, bunu şişeleyip ambalajlayarak kendi markası ile tüm dünyaya İtalyan zeytinyağı olarak pazarlıyor. Bir başka deyişle işin hamallığını biz yaparken, kaymağını İtalya yiyor.

Merak edenler için paylaşalım: Türkiye’nin zeytinyağı ihracatı ise 135 milyon dolar seviyelerinde.

PEYNİRDE MARKALAŞMA

Tablo, peynirde de çok farklı değil…

Mozzarella, Parmesan ve Gorgonzola gibi yöresel peynir çeşitlerini dünyaya pazarlayan İtalya’nın toplam peynir ihracatından elde ettiği döviz geliri 3.6 milyar dolar düzeyinde.

İtalya’nın sadece mozzarella ve parmesan çeşitlerinin ihracatı 1 milyar doları aşıyor. 33 milyar dolar büyüklüğündeki küresel peynir ticaretinde yine merakta bırakmamak adına Türkiye’nin peynir ihracat gelirini de paylaşalım: 152 milyon dolar.

MAKARNADA DÜNYA LİDERİ

İtalya, küresel makarna pazarında da dünya lideri.

12 milyar dolar düzeyindeki dünya makarna ihracatında İtalya 3.6 milyar dolar ile toplam pazarın yüzde 30’unu elinde bulunduruyor. Türkiye’nin 2021 yılında makarna ihracatı 776 milyon dolar seviyesinde gerçekleşti.

ÜZÜMÜN KATMA DEĞERLİ İHRACATI

Gelelim üzümün katma değerli haline…

İtalya’nın tarım ve gıda ihracatında en büyük katma değere sahip ürünlerinin başında şarap geliyor.

Dünya şarap ihracatında 11.6 milyar dolar ile ilk sırada Fransa yer alırken, İtalya, 7.2 milyar dolarlık şarap ihracatı ile dünya ikincisi. Türkiye ise geçen yıl sadece 7 milyon dolar seviyesinde şarap ihracatı gerçekleştirdi.

Özetle, İtalya’nın 55 milyar dolarlık tarım ve gıda ihracatında en fazla payı alan ürünlerin başında şarap, peynir, makarna ve zeytinyağı geliyor.

Sadece bu dört ürünün ihracatından İtalya 16 milyar dolar döviz geliri elde ediyor.

Türkiye’nin ise aynı ürünlerden elde ettiği döviz geliri 1 milyar doları biraz aşıyor.

Sizce İtalya ile Türkiye arasındaki 16 kat farkın nedeni ne?

Yorumu sizlere bırakıyoruz.

İtalya kırsalında gözümüze çarpan anekdotlar

Türkiye’nin kırsalını sık sık gezen biri olarak ve daha önceki İtalya seyahatlerimizden yola çıkarak şunu söyleyebiliriz. İtalya, kırsal kalkınmanın en güzel örneklerinden birini sergiliyor.

Köyler modern…

Ulaşım ve altyapı neredeyse şehir standartlarına yakın.

İtalya kırsalında ziyaret ettiğimiz bölgelerin büyük çoğunluğunda internet altyapısının gayet iyi olduğunu gördük. Bu söylediklerimiz köyden kente göç olgusunu frenleyen faktörler.

İtalya'da sınırsız konuşma ve limitsiz internet paketinin fiyatını merak ettik. Aylık 10 euro imiş. Bir diğer merak ettiğimiz şey de İtalya'da çiftçinin kullandığı mazotun litre fiyatı. Bu aralar fiyatın arttığını söylüyorlar ve ekliyorlar: “Litresi 1.9 Euro oldu.”

Ülkenin gelir durumu ve insanların alım gücü göz önüne alındığında iletişim ve ulaşım maliyeti Türkiye’ye göre oldukça makul.

Kırsaldaki üreticilerin alım gücünü anlamak adına evlerin önlerinde park etmiş araçların yeni model olmaları dikkatimizi çekiyor.

Gittiğimiz her bölgede mimari dokunun yüzyıllar boyu çok iyi korunduğuna şahit oluyoruz. Tarihi yapılar özenle restore edilirken, yeni yapılar da bölge mimarisine uygun şekilde tasarlanıyor ve inşa ediliyor.

Agroturizm adı altında kırsalda betonlaşmaya geçit verilmemiş. (Trabzon’da Uzungöl'ün son 10-15 yılda ne hale geldiğini görmek için geçmiş yıllardaki fotoğraflar ve son dönemdekilere bakarsanız ne demek istediğimizi daha iyi anlayacaksınız.)

Yıkıcı değil yapıcı rekabet

İtalya’nın tarım ve gıdada yakaladığı başarının ardında sektörler arası sinerji ve devletin destek politikasının rolü büyük.

Destek dediysek sadece maddi bir destek gelmesin aklınıza...

Sektörü motive eden, önünü açan, ihracat pazarlarında markaları koruyan bir destek de söz konusu.

Bu işi sadece ülkenin tarım bakanlığı değil turizm ve ticaret bakanlığı da sahiplenmiş. Bütüncül bir üretim ve stratejik bir pazarlama politikası ile küresel pazarda kendi aralarında yıkıcı değil yapıcı bir rekabet yaklaşımıyla boy gösteriyorlar.

Basit bir örnek verelim…

Özellikle Japonya, ABD, Kanada gibi gelişmiş ülkelerin büyük zincir marketlerinde “Made in Italy” köşesi ya da “İtalyan ürünleri” raflarına rastlamak mümkün.

Tüketiciler, o stantlarda İtalyan marka peynir, şarap zeytinyağı, makarna, pesto sos ya da balzamik sirke gibi ülke ile özdeşleşmiş ürünleri bir arada bulabiliyor. Böylece görsel açıdan zengin bir sunum sayesinde hem tüketicide İtalya algısı güçleniyor, hem de şirketler pazarlama maliyetlerini bölüşüyor.

Bunun alt yapısını hazırlarken de pazar yönelimi çalışmaları ve ticaret anlaşmaları önemli bir rol oynuyor.

Bütüncül ve çözüm odaklı yaklaşım

Burada amaç, İtalya'nın tarım ve gıda sektörüne ya da kırsal politikasına yönelik güzelleme yapmak değil.

Amacımız, daha çok gözlem ve tespitlerimizi veriler ışığında sizlerle paylaşmak.

Gayemiz, aynı ürünlere ve o ürünleri üreten çiftçiye bakış açısını ortaya koymak.

Niyetimiz, iki ülke arasındaki farkları aktararak “Biz daha iyisini nasıl yapabiliriz?” sorusuna yanıt aramak.

Yoksa, İtalya'da tarım sektörü güllük gülistanlık mı?

Gıda sektörünün hiç mi sorunu yok?

Kırsalda her şey mükemmel mi?

Tabi ki değil…

Onların da kendi içlerinde uğraştıkları sorunlar var. Enflasyon meselesi tıpkı diğer ülkeler gibi İtalya’nın da ana gündeminde. Biz ekmek fiyatlarını nasıl konuşuyorsak orada da makarna fiyatları tartışılıyor. Başta gübre olmak üzere yükselen girdi maliyetlerinden İtalyan çiftçisi de şikâyetçi. Ama meseleye bakış açıları ve sorunlara yaklaşımları bizden farklı. Daha bütüncül ve çözüm odaklı bir yaklaşım sergiliyorlar.

“Yenilik yapan kazanır” mottosuyla değişen tüketici talepleri ve trendler ışığında inovasyona odaklanıyorlar.

Bu da ülkenin tarım ve gıda sektörünü farklı bir yerde konumlandırıyor ve ülke ekonomisinde hatırı sayılır bir katma değer yaratıyor.

İrfan Donat

Bloomberg HT Tarım Editörü

idonat@bloomberght.com

Advertisement