Fındıkta tartışmadıklarımız
2020 yılı kabuklu fındık alım fiyatları açıklandı.
Geçen yıl 16,5 TL olarak açıklanan Levant kalite fındık bu yıl 22 TL/kg olarak açıklandı. Geçen yıla göre fiyat artışı yüzde 33 seviyesinde.
Geçen yıl 17 TL olarak açıklanan Giresun kalite fındık ise 22,5 TL/kg olarak açıklandı.
Geçen yıla göre fiyat artışı yüzde 32 düzeyinde.
Dolayısıyla günlerdir fındıkta rekolte ve fiyat etrafında dönen tartışmalar sanırız son buldu.
Ama bizce asıl tartışma şimdi başlamalı.
Neyi mi tartışacağız?
Hemen söyleyelim…
Farklı kurumlara göre bu yıl 600-670 bin ton arasında gerçekleşmesi öngörülen ve taban fiyat olarak 22 TL verilen fındıkta verimi nasıl artıracağımız, işleyerek katma değerli hale nasıl getireceğimiz ve hak ettiği değerde nasıl pazarlanacağımız konusunu…
Dikkat ederseniz “satmaktan” bahsetmiyoruz. Zaten fındığı yıllardır yoğunluklu olarak iç fındık şeklinde satıyoruz.
Bu, işin en ‘kolay’ ve ‘ucuz’ hali.
Asıl önemli olan fındığı işleyerek mamul ürüne dönüştürebilmek ve ambalajının içine inovasyonu da katarak “markalı” şekilde 'pazarlayabilmek'.
Bunu, Nutella markasına sahip olan İtalyan Ferrero şirketi yapıyor ve yıllık 11,4 milyar Euro ciro elde ediyor.
Ama bugünkü yazının konusu Ferrero’nun bunu nasıl başardığı ya da Türkiye’de serbest piyasa ekonomisi adı altında fındık pazarında oligopol bir yapının olup olmadığı konusu değil.
Bu konudaki görüşlerimizi merak edenler önceki yıllara dair fındık yazılarımızı okuyabilir.
VERİMLİLİKTE SINIFTA KALIYORUZ
“Söz uçar yazı kalır” denir ama Türkiye'de artık yazılar da çok akılda kalmıyor.
Hemen unutuluveriyor.
O yüzden bazı acı gerçekleri güncel verilerle yeniden hatırlatmakta fayda var.
Dünyada toplam fındık üretiminin yüzde 65-70’ini tek başına gerçekleştirerek, üretimde açık ara dünya birincisi olan Türkiye, verimlilik tarafında da açık ara dünya sonuncuları arasında yer alıyor.
Türkiye’de dekar başına ortalama fındık verimi 84 kilogram düzeyinde.
Peki dünya fındık üretiminin sadece yüzde 4’ünü gerçekleştiren ABD’de dekar başına fındık verimi ne kadar dersiniz?
Hemen söyleyelim… 236 kilogram... Neredeyse bizim 3 katımız.
Küresel fındık üretiminin yüzde 11’ini gerçekleştiren İtalya’da dekar başına fındık verimi 153 kilogram. Neredeyse bizim 2 katımız.
Dünya fındık üretiminin sadece yüzde 6’sını gerçekleştiren Gürcistan’ın dekar başına fındık verimi ise 180 kilogram. Bizim 2 katımızdan fazla.
Yine Gürcistan’daki üretim miktarına yakın bir rekolte ortalamasına sahip olan Azerbaycan’da da dekar başına fındık üretimi 121 kilogram seviyesinde. Bizim 1,5 katımızdan bahsediyoruz.
Özetle, Türkiye’nin birim alandan diğer üretici ülkelere göre çok daha düşük verim elde etmesi, uluslararası piyasalardaki rekabet gücünü tehlikeye atıyor ve karlılığını olumsuz etkiliyor.
İHRACAT PERFORMANSIMIZ DÜŞÜK
Fındık, Türkiye açısından herhangi bir tarım ürünü değil.
Stratejik önemde bir tarım emtiası…
Türkiye’nin tarım ürünleri ihracatında ilk sırada yer alıyor.
Toplam tarımsal ihracatımızın yaklaşık yüzde 13’ünü tek başına fındıktan sağlıyoruz.
Verimlilikte sınıfta kaldığımız ortada, peki ihracat performansımız nasıl?
Daha net bir ifadeyle Türkiye, böyle değerli, sağlıklı ve stratejik bir ürünün ihracatından hak ettiği kazancı elde edebiliyor mu?
Karadeniz İhracatçı Birliklerinin verisine göre 2019 yılında Türkiye, fındık ihracatının yüzde 60’ını natürel iç fındık, yüzde 18’ini işlenmiş fındık ve sadece yüzde 22’sini ileri işlenmiş fındık olarak ihraç edebilmiş.
Dolayısıyla toplam fındık ihracatımızın sadece 5’te birinde gerçek manada katma değer sağlayabilmişiz.
Geriye kalan kısmında deyim yerindeyse “hamallık” yapmışız.
Bunun da cevabını son 5 yıldaki ihracat verileri bize net şekilde gösteriyor.
Türkiye’nin son 5 yıldaki iç fındık ihracatına baktığımızda trend olarak miktar bazında fındık ihracatımız artarken, ihracat gelirimiz tam tersine azalıyor.
2015 yılında 240 bin 137 ton iç fındık ihracatına karşılık 2,8 milyar doları aşan ihracat geliri söz konusu olan Türkiye’nin birim ihraç fiyatı kilogram başına 11,8 dolar.
2016 yılında 227 bin 500 ton iç fındık ihraç eden Türkiye, bu işten 1 milyar 981 milyon dolar kazanmış. Birim ihracat fiyatı kilogram başına 8,71 dolar.
2017’de miktar bazında 269 bin 623 ton iç fındık ihraç ederek miktar bazında bir artış sağlamamıza rağmen elde ettiğimiz gelir 1 milyar 877 milyon dolara gerilemiş. Birim ihracat fiyatı kilogram başına 6,96 dolara düşmüş.
2018’de miktar bazında yine bir artış söz konusu. 279 bin 251 ton iç fındık ihraç etmişiz ama buradan elde ettiğimiz döviz daha da gerilemiş: 1 milyar 635 milyon dolar. Birim ihracat fiyatı, kilogram başına 5,86 dolara gerilemiş.
2019’da ise 319 bin ton 772 ton iç fındık ihracatından 2 milyar dolarlık bir gelirimiz var. İhraç birim fiyatı kg’da 6,35 dolar.
Dolayısıyla 2015’te fındıktan kilogram başına 12 dolar birim ihracat geliri elde eden Türkiye, 2019 yılında aynı fındıktan 6,4 dolar kazanabilmiş.
ELDE VAR SIFIR
Fındık etrafında yıllardır aynı tartışma sürüp gidiyor.
Aynı mevzular etrafında dönüp duruyoruz.
Kendimizi de içine katarak söylemek gerekirse herkes benzer şeyleri söyleyip, benzer analizler yapıp, kendini ve çevresini tatmin ediyor.
Sonuç?
Elde var sıfır...
Peki ne yapmak lazım?
Gelin önce fındıkta dekar başına 84 kg olan verimi 200 kg seviyesine nasıl çıkarabileceğimizin iradesini ve yol haritasını ortaya koyalım.
Fındıkta daha verimli ve üst kalitede üretimi yakalamak hedefi için strateji ortaya koyarken, ölçek ve maliyet analizini gözden kaçırmayalım.
Girdiler başta olmak üzere yüksek maliyetlerin üstesinden gelebilmek ve pazarlamada ellerini güçlendirmek adına fındık üreticilerini dağınık yapısından kurtaralım.
Arz-talep-fiyat dengesini sağlayabilmek adına lisanslı depoculuk başta olmak üzere eldeki enstrümanları daha etkin şekilde kullanalım.
Ürünün ileri işleme ve katma değer yaratma aşaması ile pazara doğru kanallar üzerinden etkin erişimi konusuna daha fazla odaklanalım.
Gerçek üreticiyi, verimi ve kaliteyi baz alarak, destekleme politikalarını yeniden gözden geçirelim.
İhracat pazarında çeşitliliğin artırılması açısından yeni açılımlar ve stratejiler ortaya koyalım.
Artık bu ve benzeri başlıklar üzerine somut adımlar atmadığımız sürece kısır döngü tartışmalar tıpkı geçmişte olduğu gibi gelecekte de gündemimizden çıkmayacaktır.
Evet, dünyadaki toplam fındık üretiminin yüzde 65-70'ini Türkiye tek başına karşılıyor ama bu oranın ülkeye aynı oranda bir ekonomik getirisi söz konusu değil.
Dolayısıyla artık salt rekolte ve fiyat odaklı tartışmalar çok bir şey ifade etmiyor.
Söz konusu rakamların fındık üretilen bölgelerdeki kırsal refah düzeyine katkısı ne kadar?
Ülke ekonomisinde yarattığı katma değer etkisi ne?
Bu soruların henüz tatmin eden, cazip cevapları yok elimizde.
Daha önceki yıllarda neredeyse her sezon biz de benzer bakış açısıyla fındık ve fındık üreticisinin durumuna isyan ettik.
Serbest piyasa ekonomisi adı altında adil işlemeyen bir piyasa yapısının yarattığı mağduriyetlerin altını çizdik.
Ama dönüp geriye baktığımızda aslında sistemin yarattığı mağduriyetin temel sebebinin yine bizim kendi içimizden kaynaklandığına şahit olduk.
Başkalarını suçlayarak, şikayet ederek bugüne kadar bir yere varamadık, varacak gibi de gözükmüyoruz.
Önce kendimize bir çeki düzen vermek zorundayız.
Üretimden destekleme politikalarına, hasattan pazarlamaya kadarki tüm süreçte ciddi eksik ve yanlışlarımız var.
Yapacak çok ev ödevi var.
Bugünkü mevcut sistem, bazılarının işine yarıyor olabilir.
Ama fındık piyasası "bazılarının" insafına ve "siyasetine" terk edilemeyecek kadar büyük ve önemli bir pazar.
O yüzden sektörün tamamının kendisine çeki düzen vermekten başka çaresi, seçeneği yok.
Özetle, fındığa sahip çıkılmazsa, birileri sahiplenir.
Hamallığını biz yaparken, kaymağını başkaları yer.
Durum bundan ibaret.
İrfan Donat
Bloomberg HT Tarım Editörü